Kayıtlar

Eylül, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Näsimi (1973) Nesimi

Resim
14. ve 15. yüzyılda geçen bu Azeri filminde Türk divan şairi Nesimi'nin hayatı geniş bir kültür ortamıyla beraber anlatılıyor. Şairin gazelleri, ustası ile olan ilişkisi, dünya görüşü, cahil insan ile kamil insan düşüncesi gibi çok geniş bir kültürel ve felsefi ortamda geçen Näsimi (1973) filmiyle bir divan şairinin hayatı etrafında dönemin hakim görüşleri, düşünce farklılıkları, iktidar sahiplerinin acımasızlığı ve halkın şairinin halk tarafından ölümsüz kılınması güzel bir şekilde vurgulanıyor. Filmin Türkçe altyazısını bulamadım. Azerice olan filmde bazı kısımlar günümüz diliyle kolay bir şekilde anlaşılamıyor ama filmin konusu, anlattıkları bağlamında filmin dili tam olarak bilinmese bile bunun filmin izlenmesine engel yaratacağını düşünmüyorum. Bu değerli eser, Azerice bilen bir sinemasever tarafından günümüz Türkçesine de kazandırılırsa çok güzel olur. Not (19.05.2019): Artık filmin Türkçe altyazısı da mevcut:  https://www.planetdp.org/subtitle/nasimi-sub282074  Çeviriyi

This Sporting Life (1963) Sporcunun Hayatı

Resim
İngiltere'de geçen This Sporting Life (1963) filminde bir rugby oyuncusu olan Frank Machine'ın spor hayatı ile özel hayatının geri dönüşlerle zenginleşen paralel bir hikâyesini izliyoruz. Güçlü ve etkileyici bir dram filmi olan Bir Sporcunun Hayatı (1963) filminin diğer önemli karakteri ise Margaret Hammond'tır. Filmin başarılı başrol oyuncusu Richard Harris performansı, görüntüsü ve sesiyle zaman zaman bende Marlon Brando'yu izliyormuşum izlenimi uyandırdı. Sık sık yakın çekimlere başvuran yönetmen Lindsay Anderson karakterlerin duygularını daha da etkileyici bir şekilde görebilmemizi sağlıyor. İsminden yola çıkarak sadece bir spor filmi olduğu düşünülmemesi gereken eserde Frank'in sporculuğundan ve karakterinden doğan bazı olaylarla da karşılaşıyoruz. Eşini yakın zamanda kaybetmiş olan Margaret'ın pansiyonunda kalan Frank amatör bir rugby oyuncusudur. Ancak yükselmek ve daha iyi yerlere gelmek istiyordur. Pansiyonun sahibi Margaret'tan hoşlanan Frank o

Antz (1998) Karınca Z

Resim
Çocukluğumda güzel bir anı bırakmış olan Karınca Z filmi zaman zaman aklıma gelirdi. Bu güzel filmi yeniden izleme isteği duydum. Hatırlıyorum da, televizyonda tanıtımını görüp de kuzenimle beraber (belki abimle), filmi izlemek için nasıl da başlama saatini beklemiştik... Bir karınca yuvasında yaşananları anlatmak, buradan, insanlara da pek çok şey katabilecek bir hikâye çıkarmak, orayı bir masala dönüştürüvermek; çok güzel bir fikir. Antz (1998) çocuklar için çok güzel bir animasyon olabileceği gibi yetişkinler için de çok değerli, eğlenceli ve düşündürücü bir animasyon. Sadece çalışmanın, durmaksızın koloni için çalışmanın erdem sayıldığı bir dünyada kendi varlığını değerlendirmek ve istediği hayatı yaşamak isteyen Karınca Z'nin bir devrim gerçekleştirmeye yarayan sakar ve eğlenceli çabalarını keyifle izliyoruz. Filmin başkarakteri Z'yi Woody Allen seslendiriyor. Z karakteri tipik bir Woody Allen karakterinin tüm özelliklerini taşıyor; sanki bu rol adeta onun için yazılmı

Bu Dünyadan Olduklarına Şüphe Edilecek, Beyinleri İncelenmesi Gereken Dahi Yönetmenler

Resim
Bu yazı aklıma ilk olarak Dahi Yönetmenler şeklinde geldi. Sonra konuyla ve anlatmak istediklerimle ilgili olarak zaman içerisinde düşünürken Beyinleri İncelenmesi Gereken ifadesini de eklemek istedim. Son olarak bir diğer benzer ifade olan Bu Dünyadan Olduklarına Şüphe Edilecek ifadesini de eklemeden edemedim. Hemen söyleyeyim, bu yazıda çok iyi yönetmenlerden ya da Dahi Yönetmenler'den bahsetmeyeceğim. Bu Dünyadan Olduklarına Şüphe Edilecek ve Beyinleri İncelenmesi Gereken Kişiler oldukları düşünülen kişilerle ilgili olarak kullanılan bu ifadeler daha çok mecazi anlamda kullanılıyor. O yüzden onlara dair çok fazla şey demeyeceğim. Genellikle gerçek anlamda kullanılan bir ifade olan Dahi Yönetmen, Dahi Yönetmenler, Dahi Yazar, Büyük Bir Deha gibi ifadeler hakkında konuşmak istiyorum; yazdıklarımla. Bu kişileri yüceltmek ve övmek için kullanılan bu sözler çoğu zaman gerçek anlamda kullanılıyor ve o kişiler sanki doğuştan böyle bir yeteneğe sahipmiş, onlarınkisi bir yetenekmiş,

The Fountainhead (1949) Hayatın Kaynağı

Resim
Kadın yazar Ayn Rand'ın romanından uyarlanan The Fountainhead (1949) mimarlığı, mimari sanatını; idealizm, egoizm, konformizm ve sanat toplum ilişkisi gibi konuları tartışan mükemmel bir film. Filmin mükemmelliği tartıştığı konuların, düşündürdüklerinin, gösterdiklerinin değerinden geliyor; bunu sağlayansa uyarlandığı eser. Tabii ki romanı okuyarak filmi değerlendirmek daha yararlı olacaktır. Mimar Howard Roark'un hikayesini anlatan eserde yenilikçi ve bağımsız fikirleriyle toplumu ve fikirsiz mimarları karşısına alan Roark'un verdiği mücadeleyi izliyoruz. The Fountainhead (1949) sanat, sanatçı ve toplumu ileri götüren değerler hakkında düşündüren çok iyi bir senaryoya sahip. Sürekli kötü bir şey olarak gösterilmeye çalışılan egoizmin aslında ilerlemeye ve daha yeni şeylere ne kadar büyük bir katkı sağladığını göstermesiyle, karakterlerinin bazılarının yaşadığı değişimle yapıldığı tarih baz alınacak olursa zamanının ilerisinde ve günümüzde değerini, güncelliğini hiçbir şe

Gorod Zero (1988) Sıfır Kenti

Resim
Gorod Zero adlı bu Rus filminde işi gereği bir kasabaya yolu düşen Varakin'in adeta gizemli bir şekilde o kasabada mahsur kalması ve orada geçirdiği günlerde kasabada yaşadığı absürt olaylar eğlenceli ve düşündürücü bir şekilde anlatılıyor. Varakin, bir fabrikanın klimalarını tamir etmek için Moskova'dan bir kasabaya gelir. Bu kasabaya adımını atmasının ardından garip olaylar yaşar. İşini gerçekleştiremeyeceğini anlayınca oradan ayrılmak ister ama bir türlü başaramaz. Bir restoranda yemek yiyecekken, o restoranın aşçısının intiharına tanık olur; bu intiharda absürt bir şekilde onun da bir payı olmuştur. Gorod Zero (1988)'de bu ölümün araştırılması sürecinde Varakin'in kasabadan ayrılmaması istenir. Orada bulunduğu süre boyunca yer altındaki bir müzeyi gezer. Bu müzede kasaba ve Rus tarihi hakkında garip eserlerle karşılaşır. Bunun dışında,  kasabanın ileri gelenleriyle de tanışan Varakin, kendisini öldüren aşçının o kasabada ilk defa Rock'n Roll yapan kişi olduğ

Repulsion (1965) Tiksinti

Resim
Polonyalı yönetmen Roman Polanski Repulsion (1965)'te, sinema sanatının anlatım gücünün bana göre doruklarına vararak Carol'ın yaşadığı psikolojik korkuları büyük bir ustalıkla izleyicisine geçiriyor. Her detayıyla, derinliğiyle, çok iyi bir oyunculuk sergileyen Catherine Deneuve ile büyüdükçe büyüyen bir film. Ünlü Fransız aktris Catherine Deneuve'ün canlandırdığı Carol, ablasıyla birlikte yaşayan, bir güzellik merkezinde çalışan genç ve güzel bir kadındır. Ablası, evli bir erkekle ilişki yaşamaktadır ve Carol da bu ilişkiye ister istemez tanık olmaktadır. İş yerindeki arkadaşlarının erkeklerle olan ilişkileri ve şikayet ettikleri noktalar onun erkeklere karşı zaten uzak olan ilgisini daha da uzak kılmaktadır. Obsesif denilebilecek derecede bazı takıntılı davranışları olan Carol, kendisiyle ilişki kurmak isteyen bir erkeğin tüm çabalarını sonuçsuz bırakır. Bir türlü erkeklerle yakınlaşamaz. Bunun yanı sıra, hemcinsleriyle kurduğu iletişimde de oldukça zayıftır. Gitti

Bab el hadid (1958) Kahire İstasyonu

Resim
Kendisine merkez olarak Kahire İstasyonu'nu alan filmde üç ana karakter üzerinden işlenen; güçlüyü, güçsüzü, güzeli, çirkini, kavuşanı ve kavuşamayanı içeren bir hikayeye tanık oluyoruz. Film, farklı yaşam tarzlarının ve farklı dünya görüşlerinin birbirleriyle çatıştığı bir manzara da sunmayı başarıyor. Bab el hadid (1958)'in yönetmeni Yusuf Şahin filmin başkarakterlerinden biri olan topal, fakir bir gazete satıcısı Qinawi'yi canlandırıyor. Qinawi'nin adeta takıntılı bir şekilde aşık olduğu, hayallerini süsleyen gazoz satıcısı güzel Hanuma istasyonda hamal olarak çalışan ve daha iyi çalışma şartları için bir sendika kurulması gerektiğini savunan Abu Siri ile evlenmek üzeredir. Qinawi'nin yalnız geçen hayatı; parasızlığı ve topallığı yüzünden herkes tarafından değersiz görülmesi onu içine kapanık bir hale sürüklemektedir. Kendi arzularını odasına taşıdığı posterlerle ve istasyondaki kadınlara karşı yabani bakışlarıyla yansıtan Qinawi Hanuma'yı onunla evlenmek

Le professionnel (1981) Profesyonel

Resim
Başrolünde Godard'ın Çılgın Pierrot  ve Türkiye'de özgün olmayan bir şekilde  Serseri Aşıklar adı konan À bout de souffle adlı filmlerinden tanıdığımız ve gün itibarıyla hâlâ hayatta olup 84. yaşını yaşamakta olan Jean-Paul Belmondo'nun yer aldığı Le professionnel (1981) filminde bir ajanın, kendi servisi tarafından satılmasına rağmen verdiği mücadeleyle geri dönerek yaşadıklarının hesabını sormak için giriştiği çabalarla baş başa kalıyoruz. Joss, kendisine verilen bir görevle Afrika'nın adı sanı bilinmeyen bir ülkesine, o ülkenin başkanını öldürmek için gönderilir. Ancak bu süreçte politik durumlar değişir ve öldürme görevi iptal edilir. Joss'un bağlı olduğu kurum görev iptalini, kendi ajanlarına bildirmektense o ülkeyi suikast ihtimaline karşı haberdar ederek yerine getirir. Bu uyarı sonucunda Joss yakalanır ve iki yıl boyunca orada hapis yatar. Hapis yaşamında tanıştığı ve yerel halktan olan bir arkadaşıyla beraber ajanlık eğitimini ve yeteneklerini kullanarak

İlk Yarım Saatine Sabredebilirseniz Çok İyi Bir Film İzleyeceksiniz

Resim
Kimi zaman bir filmi insanlara tanıtan, anlatan yazılarda ''filmin ilk bölümü biraz sıkıcı ama daha sonra çok iyi bir film izleyeceksiniz'', ''ilk on beş dakikaya dayanabilirseniz çok iyi bir film sizi bekliyor'', ''film, sabrınızı biraz zorlayacak ama sakın bırakmayın'', ''uzun sahneleri severim diyorsanız bu film tam size göre'', ''on dakika boyunca otlara, yollara bakabilirim diyorsanız bu filmi kaçırmayın'' gibi söylemlerle karşılaşıyorum. Bu konu üzerine bir yazı yazma isteği duydum. Öncelikle, bir sinemasevere sıkıcı, anlamsız, boş, gereksiz gelebilecek sahneler, filmler bir başka sinemasevere ilgi çekici, anlamlı, dolu, ustalıklı gelebilir. İnsanların filmlere bakış açıları kişiden kişiye göre değişebileceğine göre sırf bazı potansiyel izleyicileri aslında izlemeyecekleri bir filme ikna edebilmek için böyle bir albeni yaratmaya gerek olduğunu düşünmüyorum. Bir eser, tüm sahneleriyle, tüm anlarıyl

Mujeres al borde de un ataque de "nervios" (1988) Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar

Resim
İspanyol yönetmen Pedro Almodóvar'ın Mujeres al borde de un ataque de "nervios" (1988) adlı bu eserinde birçok kadın karakterin sinir krizinin eşiğinde geçen hayatlarına eğlence dolu, şık bir filmin içinde konuk oluyoruz. Filmin ana karakteri olan Pepa, ünlü bir oyuncudur. Sevgilisi, çapkın denilebilecek olan İvan onu yeni terk etmiştir. Pepa'nın İvan'ın peşine düşmeye başlamasıyla diğer yan karakterler de filme dahil oluyor ve çok güzel bir senaryoyu seyre dalıyoruz. Oyuncuların giysi seçimlerinden buna uygun düşecek dekorasyonlara kadar birçok incelik içeren film, birçok eğlenceli espri ile seyircisine keyifli dakikalar yaşatıyor. Filmin büyük bir bölümü ev ortamında geçiyor. Eve eklenen karakterler ve olayların iyice arapsaçına dönüşmesi bende güzel bir tiyatro oyunu izliyormuş hissi uyandırdı. Filmde Pepa'nın görev aldığı iki adet reklam filmi de görüyoruz. Bu iki reklamın da beni epey güldürdüğünü eklemek istiyorum. Filmin imdb profili:  https://www

Bir Filmi, Bir Eseri Yaratıcısına Göre mi Yorumlamalıyız?

Resim
Zaman zaman aklıma takılan bir konu olan eser ve eser sahibinin hayatı, kişiliği, diğer eserlerinde ortaya koydukları arasında bir ilişki kurulmalı mı konusu üzerine bir şeyler yazma isteği duydum. Bu isteğimi, bloğumda birkaç gün önce Viridiana (1961) filmini anlatırken son olarak kurduğum ''Artık Viridiana da bir burjuva olmuştur...'' cümlesi de tetikledi. Yukarıda bahsettiğim cümleyi kurmamı ve filmi bu noktaya bağlamamı Luis Buñuel'in diğer bazı eserlerini izlemiş olmam ve bu eserler hakkında bir iki yazı okumuş olmam sağladı. Eğer Buñuel hakkında hiçbir bilgi sahibi olmasaydım ve onun herhangi bir filmini izlememiş olsaydım o cümleyi bu kadar net bir şekilde kuramayacaktım. Sanatçının, diğer eserlerinde işlediği konular, kendi tarzı ve kendi düşünceleri benim onun Viridiana filmini belli bir şekilde yorumlamamı kolaylaştırdı. Peki bir esere her durumda böyle yaklaşmak iyi bir şey mi? Bence değil. Çünkü bir eseri izlerken, okurken, seyrederken o eserin yara

Next Floor (2008) Sonraki Kat

Resim
Kapitalizmin acımasızlığını acımasız bir şekilde resmetmesiyle etkileyici bir kısa film izliyoruz. Next Floor (2008) kısa filminde toplumun nüfuzlu ve farklı kesimlerinden on bir zengin ve açgözlü kişiden oluşan bir grup, lüks bir ortamda akşam yemeklerini yemektedir. Etraflarında onlara hizmet eden garsonlar, masaya konan yemekleri saniyeler içerisinde tüketen bu grubu sürekli beslemektedir. Ne var ki, her bir yeni tüketimlerinde bulundukları kat onların ağırlığını kaldıramaz ve çöker. Durmaksızın yemek yemeye devam eden bu grup yedikçe büyür, büyüdükçe düşer... Filmle ilgili değerli bir yazı için:  http://ismail-gezgin.blogspot.com/2015/08/bir-snf-catsmas-olarak-yemek.html Filmin imdb profili:  https://www.imdb.com/title/tt1255891/ Filmin izleme linki:  https://vimeo.com/75251217

Bir Filmi, Bir Eseri Daraltmak

Resim
Sosyal medyanın hayatımıza fazlasıyla girmeye başlamasının ardından bazı benzeri paylaşımlarla sık sık karşılaşılır olmaya başlandı. Bu paylaşımlar seçilen fotoğraftan yazılı kısma kadar büyük oranda birbirinin aynı içeriklere sahip olmalarıyla belli bir kalite seviyesini yakalayamamaya neden oluyor bana göre. Sosyal medyanın varlığından önce de böylesi bir durum belki mevcuttu ama sıkıştırılmış bir yapıya sahip olan ve yüzlerce paylaşımla bir anda karşı karşıya kalınabilecek bir ortam olan sosyal medyada bu durum kendisini çok daha çabuk hissettiriyor. Eskiden, bir sokağın duvarına yazılan bir söz, bir derginin kapağına konulan bir fotoğraf, kısıtlı ulaşım olanakları dolayısıyla çok daha az bir şekilde sıkça karşılaşılabilir oluyordu. Sürekli benzeri paylaşımları görmek ve sürekli bir eserin belli bir noktasına odaklanan bu paylaşımlarla karşılaşmak artık insanda o eseri tekrar görme isteğini bir süreliğine azaltabildiği gibi sanki o eser sadece o bahsedilen kısmıyla varmış, o ese

Viridiana (1961)

Resim
Ülkesinde sansüre uğradığı ve siyasi güç tarafından dışlandığı için kariyerinin önemli bir bölümünü Fransa'da geçiren büyük İspanyol yönetmen Luis Buñuel bu filminde Hristiyanlık ve burjuvaziyi bir araya getirerek Viridiana adlı bir rahibenin yaşamındaki değişimleri aktarıyor bizlere. Film, 1961 yılı Altın Palmiye Ödülü'nü The Long Absence filmiyle beraber kazanmış. Viridiana ömrünün çoğunu bir manastırda geçirmiş olan genç bir rahibedir. Başrahibesi ondan, yıllar boyunca onun eğitimi ve masrafları için gerekli yardımları yapan eniştesine bir teşekkür ziyareti gerçekleştirmesini ister. Viridiana da bu isteğe uyar ve çocukluğundan tanıdığı eniştesini ziyarete gelir. Amacı birkaç gün kalıp tekrar manastırdaki yaşamına geri dönmektir. Fernando Rey'in canlandırdığı Viridiana'nın  eniştesi Don Jaime yaşlanmaya yüz tutmuş bir münzevidir. Karısını çok erken kaybetmiştir. Viridiana'yı görmek onu etkiler. Çünkü onu, ölen karısına benzetir ve Viridiana çok güzeldir. Ayrıc

Mon oncle Antoine (1971) Antoine Amcam

Resim
Kanada'nın Quebec kentinin şehirden uzak bir kasabasında geçen filmde büyüklerin bozulmuş ve hüzünlenmiş hayatlarıyla beraber küçüklerin henüz bozulmamış ve saf hayatlarını bir arada izliyoruz. Antoine ve karısı kasabanın dekorasyon, oyuncak, giyim gibi farklı alanlardaki ihtiyaçlarını karşılayan ve evleri olarak da kullandıkları büyük bir dükkan işletmektedir. Aynı zamanda cenaze işleriyle de ilgilenmektedirler. Çocukları olmamıştır ama ergenlik çağındaki Benoit ve Carmen'i çocukları gibi büyütüp onlara ufak işler vermişlerdir. Filmi iki parçaya bölersek; ilk parçada, yaklaşan Noel'in kasabada yarattığı heyecana tanık olup filmdeki önemli karakterlerin yolunda gittiği söylenebilecek hayatlarını izliyoruz. İkinci parçada ise tam da Noel günü ölen bir çocuğun cenazesini taşımak için Benoit ve amcası Antoine'ın çıktığı yolculukla beraber yaşanan olaylara tanık oluyoruz. Hava şartlarının oldukça çetin olduğu bölgede, zor da olsa cenaze evine ulaşan Antoine ve Benoit, ö

Arkadaş (1974)

Resim
Yılmaz Güney'in yazıp yönettiği Arkadaş (1974) filmi, toplumculuğu ön plana çıkaran yapısı ve bir sanatçının kendi hayat görüşünü ustalıkla anlatmasıyla ülkemiz sineması için çok değerli bir eser olma niteliği taşıyor. Âzem, gençliklerini beraber geçirdikleri arkadaşı Cemil'i ziyarete gelir. Bir sahil kasabasında zengin bir yaşam süren Cemil, gençliğinden beri hayal ettiği zengin yaşamı yaşamaktadır. Namı diğer şapkalı Âzem'se Karayolları'nda mühendis olarak çalışmakta, yaşamını ülkenin daha doğusunda sürdürmektedir. Âzem karakterini canlandıran Yılmaz Güney, filmde kimi zaman suskunluğuyla kimi zamansa bakışlarıyla etkileyici bir oyunculuk ortaya koyuyor. Cemil'le yılların özlemini gideren Âzem, Cemil'in ailesinin ve bir süreliğine bulunduğu o bölgedeki bazı insanların hayatını değiştirir. Kimileriyle sohbet eder, kimilerine bunun yanı sıra kitap hediye eder. Dejenere ve çürümüş olduğunu düşündüğü yaşayış şekillerinin neden kötü olduğunu onlara göstermeye ç

Food, Inc. (2008) Gıda, Ltd.

Resim
Amerika'daki gıda sanayisinin iç yüzünü gösteren, toplum tarafından izlenmesi gereken bir belgesel. Food, Inc. (2008)'de anlatılanlar sadece Amerika'nın değil, tüm dünyanın sorunlarını kapsıyor. Belgesel, daha bilinçli bir beslenme ve daha bilinçli bir tüketici olmak adına izleyicilerine birçok şey katıyor. Tavuk eti ve kırmızı et üretiminin nasıl ve hangi sağlıksız tehlikelerle dolu olacak şekilde gerçekleştiği gösteriliyor. Bunun yanı sıra mısır üretimine de değiniliyor. Şirketlerin, hayvancıları ve çiftçileri nasıl kontrol ettiği, kendi kârları uğruna sağlık ve çevre gibi konuları nasıl hiçe saydıkları çarpıcı bir şekilde izleyiciye anlatılıyor. Tüm bu olumsuzluklara rağmen bu sorunlarla başa çıkmayı başaran insanlar da gösteriliyor. Food, Inc. (2008)  belgeseli mevcut kötü durumun yarattığı tehlikelere ve verdiği zararlara yer vermesinin yanı sıra tüm bu sorunlarla nasıl baş edilebileceği, nasıl daha sağlıklı beslenebileceğimiz ve daha çevreci bir dünyaya nasıl ulaş