Repulsion (1965) Tiksinti

Polonyalı yönetmen Roman Polanski Repulsion (1965)'te, sinema sanatının anlatım gücünün bana göre doruklarına vararak Carol'ın yaşadığı psikolojik korkuları büyük bir ustalıkla izleyicisine geçiriyor. Her detayıyla, derinliğiyle, çok iyi bir oyunculuk sergileyen Catherine Deneuve ile büyüdükçe büyüyen bir film.

Ünlü Fransız aktris Catherine Deneuve'ün canlandırdığı Carol, ablasıyla birlikte yaşayan, bir güzellik merkezinde çalışan genç ve güzel bir kadındır. Ablası, evli bir erkekle ilişki yaşamaktadır ve Carol da bu ilişkiye ister istemez tanık olmaktadır. İş yerindeki arkadaşlarının erkeklerle olan ilişkileri ve şikayet ettikleri noktalar onun erkeklere karşı zaten uzak olan ilgisini daha da uzak kılmaktadır. Obsesif denilebilecek derecede bazı takıntılı davranışları olan Carol, kendisiyle ilişki kurmak isteyen bir erkeğin tüm çabalarını sonuçsuz bırakır. Bir türlü erkeklerle yakınlaşamaz. Bunun yanı sıra, hemcinsleriyle kurduğu iletişimde de oldukça zayıftır. Gittikçe içine kapanır ve insanlarla olan ilişkileri yerini yalnızlığa, korkularının hayallerinin canlanmasına bırakır.

Ablasının, erkek arkadaşıyla beraber uzun bir tatile çıkması sonucu Carol tamamen yalnız kalır. O, korkularından ve tiksintilerinden kaçmaya çalıştıkça bunlar daha da gün yüzüne çıkar. Bastıramadığı korkularıyla, evdeki yalnızlığıyla beraber gittikçe daha fazla baş başa kalan Carol gerçek ve hayali, mantıklıyla mantıksızı ayırt edemez hale gelir. Gittikçe dalgınlaşır ve sessizleşir. Bu nedenlerle iş yerinde yol açtığı bir kaza sonucu işini de kaybeder. Kendini tamamen eve kapatan Carol, dört bir yandan kendisine saldıran korkulardan kaçmaya çalışır. Önceleri sadece evin kapısını kitlerken daha sonra odasının kapısını da kitlemeye başlar. 

Evde tek başına kaldığında ve bir ses duyduğunda korkmuş olan ya da acaba ya şöyle kötü bir şey olursa diye bir hayal kurup bundan dolayı en ufak bir gariplikte büyük bir korku yaşamış olan her insanın duyabileceği o duygular somut bir hal alıyor ve etkileyici bir şekilde anlatılıyor. Bir avize, evde yalnız başınızayken, karanlığın içindeyken bir avizeden çok daha başka bir şeye dönüşüveriyor. Repulsion (1965)'in anlatım gücüyle ustura ve Pisa kulesi bir filmde bir sembol olarak ancak bu kadar güzel kullanılabilir iki nesne halini alıyor.

Carol, gerek eve gelip onun durumunu görmek isteyen ve ona ilgi duyan erkek arkadaşını gerekse ondan yararlanmaya çalışan ev sahibini alt eder. Kimisinde haklı kimisinde de haksız durumdadır bu davranışlarında. Ancak Carol sadece korkularından kaçmaya çalışmaktadır. Sürekli gölgesi ve kendisini gördüğümüz Carol aslında sadece kendi var ettikleriyle yüzleşiyordur. Duvarları çatlayan sığınağında korkularının gittikçe daha çok evin içine sızmasına karşı çaresiz kalan Carol, korunmaya çalıştığı alanı gittikçe daraltır; ta ki yatağının altına saklanıncaya kadar...

Filmin başında ve sonunda gördüğümüz bakışlarıyla Carol'ın aslında çocukluğundan beri bazı tiksintilere sahip olduğunu anlıyoruz. Carol'ın psikolojisini, kuruntularını ve korkularını izleyiciye hissettirmeyi başaran ustalıklı anlatımıyla Repulsion (1965) tekrar tekrar izlenilesi çok büyük bir film.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gölge Oyunu (1993)

Aaahh Belinda (1986)

Talihli Amele (1980)

Il était une fois... la vie (1987-1988) Bir Zamanlar... Yaşam

İlk Yarım Saatine Sabredebilirseniz Çok İyi Bir Film İzleyeceksiniz