Gerçeklik Arayışının Beyhudeliği Üzerine

Bundan önce kaleme aldığım sinema yazılarımın birçoğunun önemli bir konusu gerçeklik ve gerçeklik arayışı idi. Brecht'in Epik Tiyatro Üzerine'sini okurken bu konu üzerinde daha fazla düşünmeye başladım ve hatta bu yazının başlığını o zaman attım zihnimde. Sinemada Sembol ve Metafor Kullanımının Gerçeklikle İlişkisi'nde, süt çanağını yere düşüren sevgili ile bize birazdan ilişkinin biteceği haber veriliyor ve bunun gerçek hayatla bir alakası yok çünkü gerçek hayatta süt çanağını düşürdük diye ilişkimiz bitmez; Kamera Arkası Görüntüler'de filmlere ait kamera arkası görüntülerini görmek bende kandırılmışım hissi yaratıyor, göstermeyin bunları bana ve verin at gözlüklerimi bana; Sinema ve Gerçekçilik Problemi Üzerine Bir Yaklaşım'da filmdeki ikizleri tek bir oyuncunun canlandırdığını filmden sonra öğrenmek bende hayal kırıklığı yarattı, filmdeki ikizler gerçekte de ikiz olsalar bu bende ilk duruma oranla bir hayal kırıklığı yaratmazdı demiştim. Bu örnekleri başka yazılarla da çoğaltabilirim. Yani iflah olmaz bir gerçekçi, gerçeklik arayışçısı imişim diye düşünmüyor değilim şu anda bir yandan da. Hâlâ gerçeklikten ve gerçekçilikten uzak olmamakla beraber en azından şu an bu yazıyı yazarken ve Brecht okuduktan sonra Gerçeklik Arayışının Beyhudeliği diye bir başlık atabiliyorum.

Katıksız bir gerçeklik arayıcısı olmaktan beni biraz olsun uzaklaştıran ve diğer tarafa da yaklaştıran düşünceler geliştirirken bunu, ne izlersek izleyelim sonuçta izlediğimiz şeyin asla gerçek olamayacağı gerçeğini hatırlayış ve kabulleniş sağladı bende. Bu sonuna kadar gerçek olan gerçek gözlerimizin ve aklımınızın önünde dururken sürekli olarak daha gerçekçi ve gerçeğe daha uygun, gerçekmiş gibi yaratılmış ve sunulmuş eserler istemek fikrinden bir nebze de olsa vazgeçebildim. İster ekran başında olsun isterse de tiyatro sahnesinde olsun, izlediğimiz şeyler gerçek değil; sadece gerçeğin bir illüzyonu ve taklidi. Bunu bile bile hâlâ daha gerçekçiyi aramak gerçekçiliğe tapınmaya ve eserin aslında varoluş amacını göz ardı etmeye yönlendirebiliyor insanı. Filme alınan şey bir gerçek olsa dahi biz o filmi izlerken o şey o anda ve canlı olarak gerçekleşmiyor ve sadece bizim izlediğimiz ekranda var; benzer şekilde tiyatro sahnesinde gerçekmiş gibi ölen bir oyuncu da her ne kadar bizi duygu seline kaptırsa hatta yürekleri ağızlara getirse de yaşıyor! Hem de alkış almak için bir de karşımıza dikiliyor!

Bu yazıyı, artık iflah olabilir bir gerçeklik arayışçısı olarak kaleme alabilmenin mutluluğunu ve ferahlığını da yaşıyorum bir yandan. İnsanın katıksız ve inatçı bir çizgide kalmayıp düşüncesini değiştirebilmesi ya da esnetebilmesi veya en azından diğer tarafa da kulak verebilmesi ve fikirlerin, görüşlerin zenginliği ne kadar da güzel bir şey!

Gerçeklik arayışının beyhudeliği ile uğraşmak yerine, izlediğimizin gerçek olmadığını kabullenerek bize sunulanın aslında ne anlatmaya çalıştığına, önümüzde yaşananların aslında ne demek olduğuna ve bunlara dair bizim düşüncelerimizin, eleştirilerimizin neler olduğuna daha çok odaklanabiliriz. Bütün bunları yazıyor olmama rağmen bir yandan da gerçekmiş gibi sunulan bir eserde gerçekçi olmayan bir şey gördüğümde bunun beni yine de rahatsız edeceğini hissedebiliyorum. Gerçek nedir gerçekten?

Yorumlar

  1. yorumunuzu çok beğendim..bende benzer düşünüyorum...
    ayrıca şunu da söylemek istiyorum , genelde sinema ya da sanat yazıları karmaşık, teknik sözcüklerle itici ne dediği belirsiz oluyor..sizin ki bu açıdan net geldi...
    yazılarınız ve filmleriniz için teşekkürler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim. Filmlerim değil, film önerilerim :) Filmleri yapanların yanında filmleri önermiş olmak küçük bir şey.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gölge Oyunu (1993)

Aaahh Belinda (1986)

Talihli Amele (1980)

Il était une fois... la vie (1987-1988) Bir Zamanlar... Yaşam

İlk Yarım Saatine Sabredebilirseniz Çok İyi Bir Film İzleyeceksiniz