Kamera Arkası Görüntüler

Bir filme dair görmek istemediğim bir görüntü varsa o da kamera arkası görüntülerdir. İnsana izlediğinin yalan olduğu ancak bu kadar sert şekilde onun yüzüne vurulabilir. Bir sinemasever olarak filmlerin kamera arkası görüntülerini görmek o filmin inandırıcılığını, etkisini ve büyüsünü zedeliyor gözümde. Eğer bir yönetmen olsaydım asla filmimin kamera arkası görüntülerinin paylaşılmasını istemezdim. Çünkü sinema filmiyle söylenen kutsal yalanın artık gerçek bir günaha dönüştüğü bir durum çıkarıyor ortaya bu görüntüler. Filmde etkilendiğim ve filmin sonunda ölen karakter o filmlik ölsün. O sahneden sonra o ortamda neler yaşandığını görmeyeyim. Film bana ne gösterdiyse onu izleyeyim. Baş döndüren harika bir çekimin nasıl yapıldığını, o an oyuncuların nasıl bir sahtelikle ve kameramanların nasıl ustaca ve mekanik bir sahtelikle bizleri kandırdığını kamera arkası görüntülerle görmek istemiyorum. Kahramanlarımız öpüşürken onları ayıran, onlara bu sahneyi tekrar tekrar çektiren bir yönetmen görmek istemiyorum. Film kendi başına bir varlıksa, onun kusurları bizim gözümüze bu kadar çok sokulmamalı. İzlerken kendimi kaptırdığım bir rüyanın aslında hiç gerçek olmadığını öğrenerek bütün büyüyü kaçıran acı gerçekliğe uyanmak istemiyorum.

İzlediğim şeyin gerçek olmaması duygusu artık hakim hale gelirse kurgu ile anlatılmaya çalışılanın anlatmayı başardıkları da azalıyor gözümde. Bir oyunu, bir filmi izlerken izlediklerimin gerçekten gerçek olmasını istiyorum. Bunların birer yalan olduğunu düşünmek istemiyorum. Eğer iyi bir eser izliyorsam hiçbir zaman da bunlar birer yalandan ibaret diye düşünmek aklıma gelmiyor. Bir eserin etkisini ve gücünü belirleyen şeyler arasında o eserin yarattığı atmosferin önemli bir yer tuttuğunu düşünüyorum. Bu durum edebiyatta da önemli bir etken ancak edebiyatta kendi dünyamızı kendi hayalimizle kurduğumuz için kameralara, oynatacağımız oyunculara ve yönetmenlere ihtiyaç duymuyoruz. Ne zaman ki bir filme ait kamera arkası görüntüler görsem, bu durum bende kandırılmışım hissi uyandırıyor. Kamera karşısında gördüğüm karakter birken o kameranın arkasındaki alanı gördüğüm görselle beraber o karakterin ne kadar sahte olduğunu düşünmeye başlıyorum. Zaten karakteriminizin mahremine kamera ile girdiğimiz bir eserde bir de o kamerayı tutanı, çevresindeki sesçileri, yönetmeni, o sahnenin çekimi için kurulmuş yapay düzeni görünce bu kutsal mahremiyet yerini büyük bir hayal kırıklığına bırakıyor. Verin at gözlüklerimi bana!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gölge Oyunu (1993)

Aaahh Belinda (1986)

Talihli Amele (1980)

Il était une fois... la vie (1987-1988) Bir Zamanlar... Yaşam

İlk Yarım Saatine Sabredebilirseniz Çok İyi Bir Film İzleyeceksiniz