Suyun Suyu

Bu yazıyı yazmaya The Talented Mr. Ripley (1999) filmini izlerken bu eserdeki olayların bana bir başka filmi, Plein Soleil (1960)'ı anımsatmasının ardından karşılaştığım hayal kırıklığından sonra karar vermiştim. Yetenekli Bay Ripley'nin Kızgın Güneş'in uyarlandığı romandan uyarlandığını anladıktan sonra filmi kapatmayı düşündüm ama yarısı kadarını zaten izlediğim için yine de bitireyim dedim.

Daha önce Yeni İdeal Olan Mıdır? başlıklı yazımda anlattığım, yenisi eskisinin yeniden çevrimi ya da farklı bir yorumu olan filmler üzerine olacak bu yazım da. Ripley örneğinde durum biraz daha farklı. Çünkü filmin yeniden çevriminden ziyade romanın yeniden sinemaya uyarlanması durumu söz konusu. Ama bu durum da benim bu tip filmlerden duyduğum rahatsızlığı ortadan kaldırmıyor.

Bir Kitaptan Uyarlanan Filmler ve Yaratılan Filmler başlıklı yazımda; eldeki hazır bir kitabı alıp bunu senaryolaştırmak yerine sinemacıların kendi özgün senaryolarını yazmaları, kendi özgün konularını ve hikâyelerini bulmaları gerektiğini anlatmaya çalışmıştım. Romanların sinemaya aktarılmasına, Kızgın Güneş (1960) filmi gibi mükemmel örnekler dolayısıyla tamamen karşı çıkamıyorum ama Mr. Ripley (1999) gibi filmler yüzünden de bir yandan karşı çıkmaya devam ediyorum ister istemez.

Romanı sinemaya aktarma konusuna bir kısıtlama getirmek mümkün değil ancak ben bir izleyici olarak izleyip, çok beğendiğim uyarlama bir filmin yıllar sonra yeniden uyarlanmasından oldukça rahatsız oluyorum. Bu durum genellikle önceki, daha küçük bütçelerle ve ekonomik açıdan daha zayıf ülkelerde çekilmiş iyi eserin; maddi imkânları daha yüksek, Amerika gibi ülkelerde, özellikle Amerika'da, yeniden ya da farklı bir şekilde yeniden çekilmesiyle sonuçlanıyor. Yeni İdeal Olan Mıdır? başlıklı yazımda bu konuda Hachikô monogatari (1987) - Hachi: A Dog's Tale (2009) ve Insomnia (1997) ve Insomnia (2003) filmlerini de örnek vermiştim.

Neden klasikleşmemiş bir romanın çok iyi bir sinema uyarlaması varken bir diğeri daha çekilir? Birçok durumda ne yazık ki Amerika'nın maddi gücü ve popülarite yaratma özelliği yüzünden o romanın asıl iyi uyarlaması değil de Amerikan versiyonu uyarlaması daha çok izleniyor ve biliniyor. Bir izleyici olarak, filmin bir romandan uyarlandığını biliyorsam o romanın yazıldığı dilden, o romanın anlattığı kültürden çıkmış ve daha eski olan uyarlamayı izlemeyi tercih ediyorum. Mr. Ripley filminin yarısında bu filmin izlemiş ve çok beğendiğim bir film olan Kızgın Güneş'in uyarlandığı romandan sinemaya aktarıldığını fark etmem sonucunda kendimi kandırılmış, vakti boşa harcanmış hissettim. Filmi kapatma isteğim de buradan doğmuştu.

Bildiğiniz ve çok sevdiğiniz bir eserin kötü bir taklidi, kötü bir benzeri ile karşılaşmak boş yere vakit kaybetmeye, ilk eserde yaşadığınız güzelliği yaşayamayınca bu yeni esere daha da kızmaya neden oluyor. Bu nedenle izlemeyi düşündüğünüz filmi izlemeden önce iyi bir araştırma yapıp bu tip can sıkıcı sorunları engelleyebilirsiniz; eğer siz de benim gibi zaten var olan çok iyi bir uyarlama filmin bir kez daha ve Amerikan usulünce uyarlanmasından rahatsız oluyorsanız...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gölge Oyunu (1993)

Aaahh Belinda (1986)

Talihli Amele (1980)

Il était une fois... la vie (1987-1988) Bir Zamanlar... Yaşam

İlk Yarım Saatine Sabredebilirseniz Çok İyi Bir Film İzleyeceksiniz