Gerçekçi Dram

İzlemeyi en çok sevdiğim tür: Gerçekçi Dram. Bu adlandırmayı izlediğim bir tiyatro oyunundan sonra bir arkadaşımla sohbet ederken yapmıştım. En çok bu türü sevdiğimi söylemiştim. O zamandan beri izlediğim filmlerin ve oyunların türleri üzerine daha fazla düşünmeye başladım. Bunun öncesinde de Komedi Türünün Gerçeklikten Uzaklığı Üzerine adlı bir yazı da yazmıştım. İzlediğim eserleri değerlendirirken onların bende yarattığı düşüncelere ve duygulara göre hareket ediyorum. Bir yandan onların gerçek olmama hâlini unutup kendimi içlerinde bulduğum eserler izliyorum, bir yandan da onların gerçek olmadığını göz önünde bulundurarak başka şeyler düşünerek izliyorum. Bahsettiğim ikinci nokta beni genellikle bir şeyler yazmaya iten nokta oluyor. Ama ne zamandır kelimelere dökerek ifade etmek istediğim bu yazıyı yazmamı sağlayan, çok iyi bir gerçekçi dram olan ve izlerken artık bu konu hakkındaki sözlerimi yazıya dökmeliyim diye de düşünmeme yardımcı olan Te doy mis ojos (2003) filmi oldu.

Nedir bu gerçekçi dram ifadesi ile kastettiğim? Aslında her şeyi açıklayan bir adlandırma olsa da daha fazla düşünce anlatmak için yazımı detaylandırmam gerekir. İzlerken ne kadar da gerçekçi bir film, oyun dediğim eserlerle karşı karşıya olduğumda, ne kadar da hayatın içinden bir eser dediğimde, abartısız ve sade dediğimde bu ifadeyi kullanıyorum. Gerçeklikten uzak eserlere genellikle katlanamıyorum. Kendimi o eserlere inandıramıyorum. Yapay bir dünya kurulmuş ve o sunuluyor gibi hissediyorum. İzlediğim eseri gerçekçi ve inandırıcı olmayan, hayatta bir yansıması olmayan bir eser olarak gördüğümde onunla bağ kuramıyorum. En temel türün gerçekçi dram olduğunu düşünüyorum. Çünkü hayatta yaşadığımız tür aslında bu. Sanat, düşünce bize hayatta yaşananları anlatmalı en çok. Hayatta yaşadıklarımızı, bunlara dair bir şeyleri sunmalı bize; başkaları üzerinden, başka hikâyeler üzerinden. Bunun insanı geliştirdiğini, ona bir şeyler kattığını, daha çok empati kurmaya ve daha çok görmeye yardımcı olduğunu düşünüyorum. Zaten tiyatro ile ilgili bazı ifadeler de bize bunları anlatıyor: Dram sanatı, yaratıcı drama, dramaturji gibi; örneğin bunların komedi karşılıkları ya yok ya da dramla ilgili kısma oranla daha az nitelikli alan kaplıyorlar.

Gerçekçi bir film. Belgesel gerçekliğinde anlatıyor. Yalın bir üsluba sahip. Bu tip ifadeleri gerçekçi dram türündeki eserlerle karşılaştığımda çok sık kullanıyorum. Peki dramın başına gerçekçi ifadesini eklemek neden? Çünkü, her ne kadar dram en gerçek ve hayatta en karşılaşılan tür olsa da bazı dramlar dramı gerçekçilikten uzak şekilde işliyorlar. Örneğin melodrama kayıyorlar ya da dramı gerçek hayatta var olduğu şeklinden çıkarıp başka bir şekle sokuyorlar. Gerçek hayatta yaşananları, bunlardan çeşitli parçaları ve anları içeren eserleri daha çok seviyorum. Hayatta bir karşılığı olan, birçok kişinin deneyimlediği ya da deneyimleyebileceği, kendimi onun yaşandığına inandırmakta zorlanmayacağım eserler. Burada bilim kurgu türüne bir parantez açmam gerek. Bu türü de seviyorum. Bilim kurgu gerçeklikten uzak bir alanmış gibi olsa da aslında şimdiye ve şimdinin dünyasının gelecekte yol açabileceklerine dair de birçok nokta içeriyor. Dolayısıyla izlediğim bilim kurgu eserlerde de gerçekçi dram türünü bulabiliyorum.

Bir eserin gerçekçi dram olmasını ne engelliyor? Bu genellikle eserin tonunun dramdan ziyade komediye kaydırılması ya da dram olması gereken yerlerin dramdan yoksun olması sonucunda ortaya çıkıyor. Örneğin bir casusluk filminde karizmatik ve havalı bir casus ya da çok zeki bir casus karşımızda olsun. Bu kişi az önce kurşunlardan kaçarken az sonra sevgilisi ile, sanki az önce hiçbir şey olmamış gibi keyfeden bir insana dönüşüverirse bu durum o eserin gerçekçi dram olma hâlini yok ediyor benim gözümde. Çünkü gerçekçi bir dramda o casusun o bela ile karşılaştığında duygularında değişiklik olması, korkması, hayatı üzerine düşünmesi, paçayı kurtardıktan sonra sevgilisi ile buluştuğunda ona bunlardan bahsetmesi beklenir; ölüm kalım hâlinden çıkıp bir anda çok mutlu ve dertsiz tasasız olması değil. Yani bir filmin, bir oyunun gerçekçi dram türünde mi yoksa buna aykırı bir tarzda mı olduğunu anlamak çok kolay. Ayrıca yukarıdaki örnekte de olduğu gibi gerçekçi bir dram insanı daha fazla düşünmeye ve izlediği karakteri anlamaya, onunla özdeşlik kurmaya iter. Dolayısıyla bu durum daha geliştiricidir. Daha zorlayıcıdır. İzleyicinin daha çok çaba sarf etmesini sağlar. Gerçekçi dram olmayan eserler ise izleyicilerin dramın içerdiği gerçekleri göz ardı etmesine, onların bu yanları görmemesine, kurulan hayalî ve yapay dünyada kendinden son derece uzak karakterlerin yaşamına uzaktan ve güvenle bakmasına, kendini o eserin içinde bulamadan seyir hâlinde bulunmasına neden oluyor, diye düşünüyorum.

Peki gerçekçi dram hep üzüntüyü ve kasveti mi anlatır, yansıtır? Hayır. Gerçekçi bir dramda pek çok komedi ögesi olabilir. Gerçekçi bir dram bazen güldürebilir tabii ki. Hatta güldürmeli de. Konuya da bağlı olarak, genellikle üzüncü ve sevinci bir arada yaşarız ve genellikle komedi ya da sevinç olmayan kısımlar daha fazladır. Bir aileyi anlatan bir filmde o ailenin karakterlerinin sorunları bir yandan bizim hayatlarımızdakilere ya da yakın hayatlarda yaşanabileceklere benzerken bir yandan da bu ailenin çeşitli şeylere gülüp çeşitli neşeli anlar yaşadıklarını görüp keyiflenebiliriz; bu gerçekçi drama aykırı değildir; aksine, gerçekçi drama daha yakındır.

Peki neden gerçekçi dram türü açık ara en baskın tür değil? Yaşamda en baskın tür gerçekçi dram ise bunun izleyicinin karşısındaki karşılığının da bu olması gerekmez mi? Gerçekler acıtır, diye çok temel bir söz vardır. Kimi izleyiciler (hatta bu ''kimi'' kısmı bayağ büyük bir alana denk geliyor) acıya katlanamıyor ve gerçeğin acısını görmektense yapayı, değiştirilmiş ve hazmedilmeye daha uygun olanı görmeyi, onunla karşı karşıya olmayı, farkında olarak ya da olmayarak (genellikle olmayarak) bu gerçek olmayanı almayı tercih ediyor. Örneğin bir reklam filmi bir kamu spotuna oranla çok daha dikkatle izlenir; çünkü reklam filmi hayalî, gerçek olmayan ve pembe bir dünya yaratır; kamu spotu ise bir acı gerçeği size anlatır (bu anlatım ülkemizde genellikle iyi yapılmıyor; orası ayrı bir konu). Özellikle kaba ve ucuz komedi türü (düşündürmeyen türden ya da bayağı komedi), aksiyon türü, hız içeren türler, gerçekte yansıması olmayan şeyler ve hayatlar yaşayan kişileri içeren türler daha ilgi çekici, albenisi yüksek olan türlerdir; insanın kolay haz edinme, şeker ile mutlu olma hâline, uyuşma ve o uyuşukluğun içinde güvende hissetme, sadece verileni alma ve başka şeyler üzerine, hatta hiçbir şey üzerine kafa yormama hâline katkı sağlar. Dolayısıyla bunlar daha kolay tüketilir, alıcısı bunları daha kolay alır; çünkü alıcıyı zorlayacak, onu düşünmeye itecek hiçbir yan yoktur onun içinde.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gölge Oyunu (1993)

Aaahh Belinda (1986)

Talihli Amele (1980)

Il était une fois... la vie (1987-1988) Bir Zamanlar... Yaşam

İlk Yarım Saatine Sabredebilirseniz Çok İyi Bir Film İzleyeceksiniz