Komedi Türünün Gerçeklikten Uzaklığı Üzerine

Son günlerde tiyatro dolu günler geçirirken izlediğim bazı oyunlardan sonra sinemada da sık sık örneğini gördüğümüz komedi türünü irdelemeye başladım. Aklımda üzerine düşündüğüm konuları ve anlatmak istediklerimi bir başlık olarak damıttığımda bu yazıya Komedi Türünün Gerçeklikten Uzaklığı Üzerine deme kararını verdim. Bazı yanlış anlaşılmaların önüne geçebilmek adına demeliyim ki komedi türüne karşı ve komedinin değersiz olduğunu düşünen bir sanatsever olduğum için değil, komedi türünü sorgulamak için bu yazıyı kaleme alıyorum.

Komedi türünün gerçeklikten uzak olduğunu söylememin nedeni, hayatta genellikle dramla ya da komedi olmayan şeylerle karşı karşıya olmamız; komedi türündeki bir eserinse genellikle dram ya da komedi olmayan şeyler içermemesi. Komedi ile anlatılan şey aslında dramatik bir şey olabilir, komedi ile anlatılan şey bir drama komedi üzerinden dikkat çekmek amacıyla yapılıyor olabilir. Bunlara karşı çıkmıyorum. Benim sorguladığım nokta büyük oranda komedi içeren bir oyunun, bir filmin gerçek hayatta yaşanandan farklı olduğunu, gerçek hayatta yaşananı yansıtmadığı gerçeği. Komedi türündeki bir eser bir dramatik durumu komedi dolu bir anlatımla bizlere sunup aslında çok üzücü bir duruma dikkat çekebilir. Ama bu dikkat çekiş şekli gerçek hayatta yansıması olmayan bir durum. Çünkü bizler gerçek hayatta o dramatik durumu komedi ile yaşayamayız, bu mümkün değil. Dramı fena halde hissederek o dramatik durumu yaşayabiliriz.

Derdi gerçek hayattaki bir dramı komedi üzerinden anlatmak olan toplumcu eserlerin yanı sıra salt komedi olsun diye var olan eserler de bulunabiliyor. Bu eserlerin neredeyse baştan sona her bir sahnede çeşitli espriler ve komik olaylar bütünü şeklinde ilerlemesi de gerçekliğe aykırı bir durum. Çünkü o eserde yaşanan şekliyle yaşanan bir hayat gerçek hayatta söz konusu değil. Ayrıca komedi ağırlıklı bir eserle karşı karşıyayken artık izlediğimiz her şeyin komiklik olsun diye var olduğu, eserin komiklikler topluluğundan ibaret olduğu gerçeği de aklımızın bir köşesinde beliriverebilir. Bu durum da izlediğimizin gerçeklikten uzak olduğu gerçeğini akıl yoluyla ortaya çıkarmamızı kolaylaştırır.

Bir eserin geneli dram dolu olduğunda bu durum gerçeklikten fazlasıyla uzak olmaz. Çünkü hayat dram ağırlıklı bir yapıya sahip zaten ya da hayatta genel olarak komedinin içerisinde bulunmuyoruz. Bu nedenlerden dolayı da bir eserin dramın içindeki komedi olarak kalması akla yatkın bir gerçeklik yaratmaya müsaitken, bir eserin salt komedi, yoğunluklu şekilde komedi ya da komedinin içindeki dram olarak kalması akla daha az yatkın bir gerçeklik ortaya çıkarır.

Bir eser ağırlıklı olarak komedi içerirken o eserde bu komedi hâlinin devam etmesi için kullanılacak ögeler ister istemez o eseri gerçeklikten uzaklaştırabilir. Çünkü art arda ve sürekli komik bir durumun yaşanmasının gerçek hayatta bir karşılığı yok. Bir eserin komedi yoğunluğu arttıkça o eserin gerçeklikten o kadar uzaklaşacağını tahmin edebiliriz. Bunun tersi bir durum dram için bu kadar bariz şekilde söz konusu değil çünkü yukarılarda bir yerde de dediğim üzere hayatta dramın içinde -o da bazen- komedi var, komedinin içinde dram yok çünkü komedinin ağırlıklı olarak yaşandığı bir hayat yok.

Son olarak bir eserin gerçek hayatı gerçekçi bir şekilde yansıtmak gibi bir gayesi olmak zorunda mıdır, diye bir soru sorulabilir. Bunun cevabı tabii ki hayırdır. Her sanatçı eserini ister dram ağırlıklı ister komedi ağırlıklı şekilde ya da ikisini uygun oranda harmanlayarak yaratabilir. Bir eser yaratırken ideal olan şey o eserin gerçekliğe olabildiğince benzemesi midir, diye sorgulanabilir. Bunun cevabı için ''kesinlikle evet'' demek pek haklı olmaz. Ama bir eserin gerçekliğe ne kadar benzediği, o eserin o derecede etkili bir eser olmasına yardım edebilir. Yoğunluklu şekilde komedi olarak var olan eserler gerçeği yansıtmak durumundan ziyade kendi kendilerine hayalî ve gerçeklikten uzak ama kendi içlerinde bir bütünlükleri olan (çünkü olanlar sürekli komedi şeklinde olmaya devam ediyor böyle eserlerde) bir dünya yaratıyorlar.

Tiyatronun meşhur simgesi ağlayan ve gülen yüz maskeleri oyunlarda ve filmlerde dengeli bir şekilde ya da dram ağırlıklı şekilde var olduklarında gerçeğe çok daha yakınlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gölge Oyunu (1993)

Aaahh Belinda (1986)

Talihli Amele (1980)

Il était une fois... la vie (1987-1988) Bir Zamanlar... Yaşam

İlk Yarım Saatine Sabredebilirseniz Çok İyi Bir Film İzleyeceksiniz