Aldatma Temalı Bir Film, Aldatanın Bu Eylemine Haklılık Atfederek mi Anlatımını Gerçekleştirmeli?
Bu yazıyı kaleme almak, başlıkta bahsettiğim konuyu içeren güzel bir film olan Ryan's Daughter (1970)'i izlerken gerçekleştirmeye heveslendiğim bir eylem oldu. Öncesinde de yer yer aklıma takılan bir konu olan Aldatma Temalı Bir Film, Aldatanın Bu Eylemine Haklılık Atfederek mi Anlatımını Gerçekleştirmeli? sorusunu bu filmi izlemeye ara vererek kendimce yanıtlamaya, irdelemeye çalıştım.
Aldatma temalı filmlerin çoğunda, birazdan aldatacak olan karakterin bu eylem öncesindeki yaşamına konuk oluyoruz ve onun bu yaşamındaki evliliğinde, ilişkisinde ne kadar mutsuz, tatminsiz, memnuniyetsiz olduğunu görüyoruz. Ardından bu karakter bir kişiyle tanışıyor ve bu ikisi birbirine kapılıp bir yasak aşk yaşıyor. Bundan sonra da genellikle mutsuz bir son, bazen bir felaket ya da trajedi oluyor. Bu son kısım değil de bahsettiğim giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinin ilk aşaması zaman zaman aklıma takılıyor. Filmler aldatmaya haklılık atfetmek, bunu gerekli bir şeymiş, doğal bir sonuçmuş veya başka çözüm yokmuş gibi göstermek zorunda mı ya da neden bu formül üzerinden anlatımlarını gerçekleştiriyorlar?
Bir aldatma öyküsünde aklıma en çok takılan şey karakterin ilişkisini sonlandırıp ya da evliliğini bitirip onun ardından etkilendiği kişiyle kimseyi ilgilendirmeyecek, kendi özgür yaşamları içerisinde kuracakları bir ilişki ile hayatlarına devam etmeleri yolunun bu öykülerde bir türlü gerçekleşmemesi oluyor. Belki de film yapmak için bu yolu senaristler ya da yazarlar kullanışsız buluyorlardır. Çünkü eğer böyle olursa belki de ortada bir film olmayacak çünkü neredeyse hiçbir sorun, çatışma, aykırılık, skandal yaşanmayacak. Bir yandan da konuya ahlaktan önce mantık açısından bakarak ''mademki ilişkisinden memnun değil; o zaman ilişkisini sonlandırıp yeni bir ilişkiye yelken açsa ya?'' diye sormadan edemiyorum. Eğer benim beklentim açısından konuya bakacak olursak ve filmler böyle yapılırsa ''aldatma'' diye bir tema ortada kalmayacak. Bu nedenle bir ütopya gibi görünüyor az önce söylediklerim. Aslında filmler bu ütopyaya uygun şekilde yapılsın gibi bir beklentim yok.
Beni rahatsız eden nokta, aldatma temalı filmlerin izleyicileri, aldatana sempati duyduracak şekilde yönlendirmeye çalışması. Ben az önce söylediklerimle belki katı bir ahlakçılık göstermiş olabilirim ama peki bu filmlere ne demeli? Onlar da, aldatma öncesinde aldatacak karakterin mevcut kötü ilişkisini gösterip bu karakterin birazdan aldatacak olmasına, aldatmasına zemin hazırlamıyorlar mı? Bunun da katı bir ahlakçılıktan bir farkı yok değil mi? Film mademki bir ''ahlaksızlık''ı kendisine konu seçti, neden buna kılıf uydurmaya, bunun şokunu azaltmaya, bu ahlaksızlığı yapacak olana sempati besletmeye çalışıyor? Bu açıdan bakacak olursak aldatanlara hak vermemiz gerekmez mi? Aldatanlara hak veriyor ya da vermiyor değilim ve tüm bu anlattıklarımla bu konuyu tartışıyor da değilim. Anlatma biçimine, anlatma yöntemine karşı çıkıyorum.
Filmler belli bir mantıkla izleyicilerin aklına yatacak bir öykü sunmak zorunda değil. Öykülerini bu kılıfa uydurarak şekil almak zorunda değil. Aldatma temalı filmlerin çoğunda belli bir kalıp söz konusu ve bu kalıp izleyicilere ''sonunda bu kötülüğü yapacak ama sen de biliyorsun ki onu buna iten nedenler var'' diyor. Hatta bu kalıp ''sonunda bu kötülük'' kısmına da genellikle atıfta bulunmuyor. Yani aldatanın haklı olduğunu anlatmaya çalışıyor. Filmler aldatanların destekçisi olmakla mı yükümlü? Aldatmayı bir dava olarak düşünürsek, aldatılanın aldatandan davacı olduğu olaylarda aldatma temalı filmlerin çoğu davalı tarafının sıralarında konumlanıyor. Ayrıca şöyle bir sorun da var ki aldatma temalı filmlerin çoğunda bir neden, bir gerekçe sunulmaya çalışılıyor ama gerçek hayattaki bazı aldatmalar ciddi bir neden, önemli bir gerekçe olmadan da gerçekleşebilir. Ama filmler böyle aldatmaları sevmiyorlar çünkü bundan onlara malzeme çıkmıyor olabilir. Bir mantığa oturtmak, aldatanın aldatmasına zemin hazırlamak, onun eylemini haklı kılmak ve aldatma boyunca yaşanan heyecana, yani gizli bir skandala yakından çekimler yaparak izleyicilerini o yasağın içine sokarak heyecanlandırmak, günaha konuk ederek onlara bu şokun çarpıcı etkisini yaşatmak istiyorlar diye düşünüyorum.
Bir sinema sever olarak yasak olanın ne kadar da cazip olduğuna dikkat çekmek isterim. Özellikle film sektörü sınırda insan zaaflarına çok güzel atıfta bulunuyor. Aldatmaya gelince ihtiyatlı olunması gereken konulardan biri, tarafların sadece evlilik bapı olmasıyla devam edebileceği bir birlik olduğunu düşünmüyorum. Özellikle günümüz dünyasında, unutmamak gerekir ki aldatma eylemi de iki kişiliktir.
YanıtlaSil