Kabalığı, Küfrü, Şiddeti Bir Esere Gerçekçi ve Sert Tonda Taşımak O Eseri Daha İyi Yapar mı?
Bu yazıyı yazmak bir tiyatro oyununu izledikten sonra aklıma gelen bir tartışma konusundan yola çıkarak gerçekleştirmeye başladığım bir eylem oldu. Bu oyunda yer yer çok ağır küfürler; yer yer, rahatsız edici, kadına karşı şiddet öğeleri vardı. Bu da beni ister istemez düşündürdü. Bu tip kötülükleri, olumsuzlukları gerçek hayattaki hâlleriyle ya da bu hâle yakın şekilde o eserlere taşımak, onları bu şekilde sunmak o eserleri daha iyi yapar mı?
Bir eser bir kabalığı, bir küfrü, bir şiddeti anlatmak, bunların olumsuzluğunu dile getirmek istiyorsa, bunlara karşı bir konumda yer almak istiyorsa bunu onları en gerçekçi ve en sert hâlleriyle göstererek mi yapmalıdır? İzlediğim eserleri düşündüğümde böyle bir şeye gerek olmadığını düşünüyorum. Bazı filmler, bazı eserler özellikle de rahatsız edicilikleriyle, sert olmalarıyla öne çıkar. Ama bu onları daha iyi bir eser mi yapar?
Bazı eserlerin kabalığı, küfrü, şiddeti bilinçsiz bir şekilde sert bir tonla içerdiğini düşünüyorum. Yani onları yapanların ''Acaba bunları bu şekilde göstermek yanlış olabilir mi, bu anlatım biçimi sorunlu olur mu?'' gibi bir kaygı taşıdıklarını, hatta akıllarının ucundan bile böyle bir şey geçtiğini düşünmüyorum. Bazı durumlarda bu olumsuzluklar ve bunların sert şekilde gösterilmesi bir anlatım biçimine, normalleşmiş bir yönteme dönüşmüş durumda.
Bazı eserlerinse bilinçli bir şekilde bahsi geçen olumsuzluklardan yararlanmak için bunları en sert şekilde kullanmaya çalıştığını düşünüyorum. Çünkü ne de olsa bunlar çok çarpıcı, çok etkileyici şeyler olabilir ve izleyicide bunlar üzerinden iz bırakmak istiyor olabilirler. Ama bu bir anlatım sanatı ya da bir anlatım ustalığı mıdır? Daha önce bir yazımda bir çocuk üzerinden örnek vermiştim. Örneğin bir sokakta tir tir titreyen, dilencilik yaptırılan bir çocuğu görmek yürek burkan bir şeydir. Peki bunu göstererek yürek burkmayı başaran bir film daha iyi bir film hâline mi gelir yoksa sadece bir yürek burkucu görüntüden yararlanmış mı olur? Önemli olan bir olumsuzluğu bir kurgusal anlatımın içinde tüm çıplaklığı ve çarpıcılığıyla oraya yerleştirmek midir? Bir anlatım sanatından bahsediyorsak bence önemli olan bu değildir.
Bazı filmler kendi ahlak anlayışlarına, kendi değerlerine ve kendi doğrularına göre taraf alırlar. Sonuçta o eseri ortaya koyanın bir düşüncesi, bir bakış açısı, bir tercihi vardır. Örneğin eski zamanlarda geçen bir filmde giyotinle idam sahnesi olduğunu düşünelim. Bazı filmler bu tip bir sahnede kafanın kesilmesini ve o kafanın boşluğa düşüp ardından sepete inmesini ballandıra ballandıra göstermeyi tercih eder. Hatta öyle ki birden fazla açı kullanmayı, görüntüyü yavaşlatarak sunmayı, sonra da aha bu da işte o kafa diye yakın çekim yapmayı tercih edenler bile çıkabilir. Bazı filmlerse bu tip bir sahnede o kadar çok incelikle bu idamı anlatır ki filmi yapanın bu duruma nasıl baktığı, filmlerde sertliğe yer verip yer vermeme konusunda nasıl bir tavır takındığı konusunda net bir tercih hissederiz o eseri yapandan. Örneğin idam sahnesinde idamlığın yüzünü, o anki insanî korkusunu gösterir, sonra giyotin bıçağının inmekte oluşunu gösterir ve ardından sadece bir sesi duydurur. Tüm çıplaklığıyla bu anı göstermez. Çünkü derdi bir vahşet gösterisi yapmak değil olanı anlatmaktır ve aslında olanı anlatmak için olanı dümdüz göstermek gerekmemektedir. Örneğin bıçağın inme sesini duyduğumuzda ekran bir anda kararsa, bu da bir anlatım değil midir ya da Kişlovski'nin Üç Renk'inden Beyaz'daki orgazm sahnesini düşünelim. Burada orgazmla beraber ekran bembeyaz olur. Bir başka yönetmense bu tip bir sahnede çıplaklığı ön plana çıkarmayı ya da kadının yüzündeki ifadeyi vurgulamayı pekala tercih edebilirdi. Ben bu yazıyı olumsuz şeylerin ekrana taşınması üzerinden yazmak istedim ama bahsettiğim tartışma konusu sevişen insanların çıplaklığını gösterip göstermemek açısından da okunabilir.
Eserin bir tarafı, kendine ait bir bakış açısı olmasını seviyorum. Aksi takdirde o eserlere konuk olmak bir ana tüm çirkinliğiyle tanık olmaktan ibaret kalabiliyor. Bir çirkinliğin gösterilmesi tek başına hiçbir anlam ifade etmeyebilir. Hatta bu çirkinliğe karşı bir tavır takınmaması eserin, o çirkinliğin onu yapanın yanına kâr kalması demek olabilir. Bu bağlamda gerçek hayattan bir örneğe dönmek isterim. İnternet çağında birçok şiddet olayının görüntüsü çekilebiliyor. Bunları tüm çıplaklığıyla internete koyup halka sunmak ne kadar doğru ve iyi? Birisinin birisini darp etmesi, yaralaması, öldürmesi ve bunu saniye saniye izlememiz. Bundan çok rahatsız oluyorum. Bunları dümdüz paylaşma, internete yükleme eğilimine sahip insanlar bunu neden yapıyor diye bakarsak bu yazının başlığındaki konuya da yaklaşabiliriz diye düşünüyorum. Bunları internete koyan insanların şok edici ve dehşet verici bu görüntüler üzerinden etkileşim almak için bunu yaptıklarını düşünüyorum. Onlar için mağdur edenin ya da mağdur edilenin birinci planda olmadığını düşünüyorum. Mağdur edenin bunu nasıl yaptığının dümdüz ve tüm çıplaklığıyla gösterilmesinin o mağduriyetin bir kez daha yaşatılması demek olduğunu düşünüyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder