Tahmin Edilebilir Bir Film

Bir filme gösterilen yaklaşımlar, bir film hakkında konuşurken kullanılan bakış açıları zaman zaman ilgimi çekiyor. Bunlar arasından bazılarını görmek, duymak, okumak beni rahatsız ettiği için bunlar özellikle ilgimi çekiyor. Bunlardan biri de bir film hakkında konuşurken ondan ''tahmin edilebilir bir film'' diye bahsetmek. Bunun ''filmin sonu tahmin edilebilirdi'' şekli de mevcut.

Yukarıda alıntılanan bakış açısıyla filmlere yaklaşılmasını doğru bulmuyorum. Hatta bu bakış açısı beni rahatsız ediyor. Çünkü bir film sonunu tahmin etme yarışması yapmak ve bu konuda haklı çıkıp çıkmamak için izlenen bir eser olmamalı bana göre. Bir film, gidişatını tahmin edebilmeye ya da edememeye göre değerlendirilmemeli benim bakış açıma göre. Ne bir film ters köşe yaptığı için iyi film olur ne de bir film daha başından gidişatını ya da sonunu bildiniz diye kötü olur. Film bir bütündür. Bir başlangıcı, hikâyesini anlatımı ve bunu sonlandırışı vardır. Bu süreçte olacakları önceden tahmin edebilmek ya da edememek o filmin iyi ya da kötü olarak adlandırılması, ondan olumlu ya da olumsuz şekilde bahsetmek için bir gerekçe olamaz.

Bir bakıma her film tahmin edilebilir filmdir. Çünkü her filmin bir süresi vardır ve izlemeye başladığınız o film o süre dolduğunda bitecektir. Bir filmin tahmin edilebilir olmasından olumsuz olarak bahsediyorsa bir kişi, ona göre bilinemezlik daha iyi bir şey demektir. Bir filmin labirent yaratması, sisli perdeler indirmesi, bir yapboz sunup bunun parçalarının nereye yerleşeceğini önceden tahmin etmenizi önlemesi gerekmiyor. Bir filmin illaki şaşırtıcı olması gerekmiyor. Bir karakterin nasıl davranacağını, anlatılan öykünün nereye varacağını bilmek gerekmiyor. Film, gidişatını ya da sonunu bilememeyi sağlamaktan önce insanlara bir şeyler katmayı ve onları düşündürmeyi, onlara hissettirmeyi, onlara empati yapmayı, onlara yeni bir pencere açmayı sağlamalıdır. Örneğin bir aşk filmini izlerken bu ilişkinin mutlu sonla mı yoksa mutsuz sonla mı biteceğini tahmin etmeniz mi gerekir ya da o filmi izlemenizdeki amaç o filmin sonunda ne olacağını öğrenmek midir? Bir filmi izlediğinizde filmin sonunda ne olduğunun aklınızda kalması mı iyidir yoksa filmin sonuna doğru yol alırken bu yol boyunca neler olduğu mu? Ya da filmin sonunda ne olduğunu hatırlamak ve sadece bundan bahsetmek mi size bir şeyler katar yoksa filmin tamamı üzerine düşünmek, onda yaşanan mutluluklara ve acılara bakmak, varılan sona gelinirken yaşananlar üzerine düşünmek mi? Bir mahkeme filminin sonunda davayı kimin kazanacağını bilmek mi marifettir yoksa mahkeme boyunca konuşulanlar üzerine düşünmek, bunlar sayesinde ufkunuzu genişletmek mi?

Bazen öyle konular vardır ki filmde neler olacağı ve hatta bunların nasıl olacağı zaten bellidir. Örneğin bir tarihsel olayı anlatan bir film ya da bir biyografiyi anlatan bir film bu tarihsel hikâyeyi, o şahsı biliyorsak zaten baştan sona tahmin edilebilir bir eserdir. Onun tahmin edilebilir olması onun değerini mi düşürür?

Bir film hakkında sırf gidişatı ya da sonu kendisinin tahmin ettiği gibi oldu diye ondan olumsuz sözlerle bahseden bir kişinin eğer bir film onun tahmin edemediği bir gidişata, önceden bilemediği bir sona sahip olursa bu durumda da ondan olumlu sözlerle bahsetmesi beklenir. Bu, filme yöneltilebilecek bakış açılarını daraltan, kısıtlayan bir yaklaşım.

Örneğin bir keresinde üniversitede bir derste film festivalinde jüri üyeliği yapmış bir hocamız ''çoğu filmi biraz izledikten sonra artık sonunu kolayca tahmin ediyorduk'' diyerek bundan olumsuz bir şey olarak bahsetmişti. O zaman bu yaklaşım aklımda herhangi bir düşünceye yol açmamıştı ama bunları yazarken aklıma geldi ve açtı. Jüri açısından bir filmin hikâyesinin gidişatının nasıl olacağının ve sonunun tahmin edilebilir olması o esere düşük puan vermeyi mi gerektirir? Yukarıda alıntıladığım düşünceye sahip kişi için öyle olmalı. Bir filmi daha iyi yapan onun tahmin edilebilirliğinden çok daha önce onun tartıştıkları, eleştirdikleri, düşündürdükleri, anlattıkları, anlatımını nasıl gerçekleştirdiği, tarzı ve atmosferidir.

Bir filmde tahmin edilemezliği aramak şaşırtıcılığı bir marifetmiş gibi kutsamanın neden olduğu bir beklenti diye düşünüyorum. Ne kadar da şaşırtıcıydı sonu, dediğimiz bir eseri sırf sonu şaşırtıcı diye olumluyorsak bir filmin sonunun tahmin edilebilir olmasını da olumsuz bulmamız normaldir. Bir eserin şaşırtıcılığı ondan olumlu bahsetmemizi sağlıyorsa şaşırtıcılığın yaşandığı andan önceki kısımlar bizim için ikinci plandadır demektir. Hâlbuki o sona gelirken yaşanan birçok olay, üzerine düşünülebilecek birçok nokta olabilir. Sona odaklanmak ve bu sonun şaşırtıcı olmasını, tahmin edilemez olmasını tercih edip böyle olmayı yüceltmek, o sondan öncesini değersizleştiren bir yaklaşım.

Bir filmin klişelerle, daha önce defalarca yapılmış şeylerle dolu olması ise tabii ki eleştirilebilir. Bir filmin farklılık yaratması için tahmin edilebilir olup olmaması değil kendine özgü yanlar içerip içermemesi önemlidir. Kendine özgü yanlar içeren ama kimilerince tahmin edilebilir bulunan filmler sırf onlara göre tahmin edilebilir oldukları için olumsuzlanamaz.

Filmler hakkında ''tahmin edilebilir olsa da'', ''tahmin edilebilir olmasına rağmen'' gibi olumsuz eleştirilerde de bulunabiliyor kimi izleyiciler. Bu da anlam veremediğim bir yaklaşım. Bir film tahmin edilemezse ona madalya takılır, tahmin edilebilirse çöpe atılır diye bir kural mı var? Neden filmin size göre tahmin edilebilir olup olmaması o film hakkında konuştuğunuz noktalar arasında önemli bir yer tutuyor? Film izlemek bir tahmin yarışmasına katılmak mıdır? Ayrıca belki bazı filmler siz gidişatını ya da sonunu tahmin edebilin diye yapılıyordur. Mesela bazı senaristler ve yönetmenler bunu arzu ediyordur belki. İzleyicinin gidişatı ve sonu tahmin etme konusunda başarılı olarak bundan dolayı kendisini çok zeki, mutlu hissetmesini istiyordur belki.

Brecht'in Epik Tiyatro anlayışı mantığından konuya yaklaşacak olursak izlenenin tahmin edilebilir olması hatta izlenecek olanda ne olacağının önceden söylenmesi daha iyidir. Çünkü böylece kişi eserin geneli üzerine düşünmeye, buradaki tartışmalara ve çatışmalara odaklanarak o eser hakkında daha çok düşünsel faaliyet gerçekleştirmeye odaklanır; sonda yaşayacağı sürprize, şaşkınlığa odaklanmaktan kurtulur. Sadece sonda sürpriz yaşamak ve bundan dolayı şoka uğramak akılda ve odakta, daha çok, eserin sonunun kalmasına neden olur. Bu da pek iyi bir şey değildir.


Bu yazıyı yazmak L'insulte (2017) filminden sonra aklıma geldiği için görsel olarak bu eserden bir kare seçtim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gölge Oyunu (1993)

Aaahh Belinda (1986)

Talihli Amele (1980)

Il était une fois... la vie (1987-1988) Bir Zamanlar... Yaşam

İlk Yarım Saatine Sabredebilirseniz Çok İyi Bir Film İzleyeceksiniz