Şimşekler Oyuncu mudur Yoksa Oyuncular Şimşekleri mi Bekler?

Dört bölümlük Le Comte de Monte Cristo (1998) dizisinin son bölümünü izlerken aklımda bir şimşek çaktı. Bu şimşek bir düşünceye ve ardından bir yazıya dönüşerek başlıktaki ve satırlardaki yerini aldı. Her ne kadar bu yazıda filmlerde çakan şimşeklerin genellikle nasıl gerçek dışı olduğundan bahsedecek olsam da bu bahsettiğim dizinin hakkında kötü konuşulacak bir dizi olmadığını, tam aksine, güzel bir dizi olduğunu düşünüyorum. Kendisine beni şimşeğiyle aydınlattığı için de minnettarım.

Dizinin son bölümünde Mercedes, Edmond Dantes'ten oğlunun düello davetinde onu öldürmemesini ister. Edmond ise aşkı Mercedes uğruna, kendi ölümü uğruna bunu kabul eder. Mercedes minnettar bir şekilde odadan ayrılır. Bu vedalaşmanın hemen ardından bir şimşek çakar. Sahnenin çarpıcılığı daha da artar ve gök gürültüsü eşliğinde sahne son bulur.

Yukarıda anlattığım sahne sonrasında şimşeğin ve ardından gelen gök gürültüsünün birçok filmde aynı şekilde ve aynı amaçla kullanıldığını düşündüm. Örneğin gerçek hayatta bir yıldırım ortalığı aydınlatsa bile bazen hemen ardından gök gürültüsünü duymayız; bazen on, on beş saniye sonra gelir o ses. Çünkü fırtına bizden biraz uzaktadır. Demek ki filmlerde şimşekler tam da filmin çekildiği yerin üstünde bulunuyor. Filmlerde onları çeken bir şeyler olmalı. Ne hikmetse son konuşmadan sonra şimşek ve gök gürültüsü bir anda patlak verir ve hem ışık hem de ses o sahnenin birazdan biteceğini biliyorlarmışçasına, ekrana çıkma fırsatını kaçırmamak için sığıverirler o sahnenin son anlarına. Örneğin şimşeğin ışığını gördüğümüz ama gök gürültüsünün sesini duymamıza zaman kalmadan kesilen sahnelere neredeyse hiç denk gelmeyiz.

Başlığımıza dönelim: Şimşekler Oyuncu mudur Yoksa Oyuncular Şimşekleri mi Bekler? Nasıl oluyor da şimşekler sahnenin en dramatik anında bir silah gibi keskin şekilde patlayıveriyorlar birden? Nasıl oluyor da şimşekler adeta az önce olanlara kendi dilleriyle bir tepki verir, şaşırır ya da kızarmışçasına çakıveriyorlar birden? Şimşekler hisli oyuncular mıdır? Şimşekler efekt oyuncuları mıdır? Şimşekler rolünü, sahnesini, anını çok iyi ezberlemiş birer doğal oyuncu mudur? Peki ya onun kardeşi gök gürültüsü? Daha ufak tefek olmalı. Çünkü hep abisi geçiyor onu. O da, ben o kadar küçük değilim, dercesine kulakları sağır eden bir gürültü koparıyor. Ne yapıp edip bu iki kardeş sahnelerde doğru yerde belirip o sahneler bitmeden görevlerini bitirmeyi başarıyorlar. Bu tören tamamlandıktan sonraysa sahne kapanıyor.

Yoksa oyuncular şimşekleri mi bekliyor? Oyuncular şimşeklerin keyfine amade mi? Öyle olmalı ki önce hava durumu raporu alınıyor olmalı Meteoroloji'den. Sonra eller ovuşturuluyor olmalı. Bugün şimşekler ve gök gürültüleri sahneye çıkmayı kabul ediyor, hadi biz de onlara uyum sağlayalım. Ne kadar da etkileyici ve güzel olacak filmimiz. Gün boyu sahneler tekrar tekrar çekiliyor olmalı. İllaki biri denk gelecek nasıl olsa. Sahne açılacak, gelişecek, yükselecek ve biterken bir ışık patlayacak, ardından da gök gürültüsü gelecek. Bazen konumunu doğru ayarlayamıyorlardır çekim yerinin. Bu durumda filmciler gökteki bulutlara bakıp fırtınanın tam altına kurmaya çalışıyor olmalı setlerini. Böylece şimşek ve gök gürültüsü arasındaki zaman farkı da filmlerde alışageldiğimiz şekilde kısa kalıyor olmalı.

Belki bazı edepsiz şimşekler ve gök gürültüleri de vardır. Bu vakitsiz parlayan ve öten horozlar öyle küstah olmalı ki sadece figüran olmalarına rağmen başrolü oynamak istiyor olmalılar. Kim bilir kaç filmin kaç sahnesinin çekimi yarıda kalmıştır onlar yüzünden. Tam da aktör ve aktris hararetli bir tartışmanın, duygusal bir konuşmanın ortasındayken şimşek olmadık bir yere düşer ve ardından kardeşi bu kişilerin sözünü bastırır. Bastırılan sözlere tahammülü yoktur filmlerin. Çünkü o an söz oyuncunundur; gök gürültüsünün değildir. Gök gürültüsü yerini bilmelidir ve iyi bir figüran gibi zamanında sahnede bulunmaktan ibaret olan önemsiz görevini yerine getirmelidir. Sakın ha, şimşekten önce çıkma sahneye. Bu, mantık gereğidir. Unutma.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gölge Oyunu (1993)

Aaahh Belinda (1986)

Talihli Amele (1980)

Il était une fois... la vie (1987-1988) Bir Zamanlar... Yaşam

İlk Yarım Saatine Sabredebilirseniz Çok İyi Bir Film İzleyeceksiniz