Hikâyesinde Geçen Yerde Çekilmemiş Filmlerin Yarattığı Hayal Kırıklığı

Bazen bazı filmler insanı bazı açılardan hayal kırıklığına uğratıyor. Bu yazımda bahsedeceğim hayal kırıklığı ise çok daha kötü hayal kırıklıklarının yanında pek önemsiz sayılabilecek türden bir hayal kırıklığı. The Flight of the Phoenix (1965) filmini izlemeye başlamadan önce Sahra Çölü'nde geçen bir hikâyeye sahip olduğu için de bu eseri izlemeye özel bir ilgi duymuştum. Benzer şekilde, The Mummy (1959) filminde ise Mısır'da bir maceraya konuk olacağımı düşünerek de bu filmi izlemeye daha da istekli hâle gelmiştim. Her iki filmi izlerken de meraktan o filmlerin nerede çekildiğini kontrol etmiş ve bir açıdan hayal kırıklığı yaşamıştım. O hayal kırıklığının sebebi bu filmlerin kötü filmler çıkması değildi (aksine, güzel filmler). Hayal kırıklığımın sebebi o filmlerin hikâyelerinde geçen yerlerde çekilmemiş olmalarıydı. Örneğin Sahra Çölü'nde geçen film aslında Arizona Çölü'nde çekilmiş. Mısır'da geçmesi gereken mumyalı film ise İngiltere'de bir stüdyoda çekilmiş. Bunları öğrenmek insanda hayal kırıklığı yaratıyor.

Bazen sırf bambaşka bir diyara konuk olmak, merak edilen bir konu ya da olayla ilgili bir eserde gerçekten de o konunun geçtiği, o olayın yaşandığı yerde olmak istiyor insan. Bir tür zaman makinesi ve bir tür zaman perdesi olan sinema aracılığıyla insan geçmişte yaşanmış çeşitli olaylara kendi var olduğu anda konuk olabiliyor. Bu harika bir şey. Ancak bu zaman makinesi, bu perde bazen hile yapıyor ne yazık ki. Aslında mantıken her zaman hile yapıyor (kurgusal görüntüleri içeren eserlerden bahsediyorum) çünkü hiçbir zaman gerçek değil. Ama bazen çok daha gerçek yapmak onları, gerçekten kolay. Tembellikten ya da bütçe yetersizliğinden veya önem verilmediğinden bazı eserler hikâyelerindeki yerde çekilmiyorlar.

Gerçekten de eserin hikâyesinin geçtiği yere gidip de film çekmek mümkün olmayabilir bazen. Bunu kesinlikle anlıyorum. Örneğin Ay'da, Mars'ta geçen bir filmin gidilip de gerçekten orada çekilmesini talep etmek gibi bir uçukluğum yok. Ya da yüzlerce yıl önce yaşanmış bir olayı, örneğin bir savaşı, konu alan bir filmin o olayın yaşandığı zamanki yerde çekilmesi mümkün olmayabilir bazen. Çünkü o yer günümüzde belki sular altındadır ya da bambaşka bir hâldedir. Bunlar da gayet makul gerekçeler. Ancak öyle çok film var ki hikâyelerinde geçen yerlerde çekilmeleri pekâlâ mümkünken oraya gidilip de çekilmemişler. Zaten var olan bir yere gitmek yerine o yerin bir kopyası yaratılarak çekilmek istenmişler. Zorunlu hâller dışında buna anlam veremiyorum. Bu bende kandırılmışlık hissi uyandırıyor. Gerçekten de Sahra Çölü'ne gidilip çekilmeli, hikâyesi orada geçen bir film. Belki teknik imkânlar daha az olacak oraya gidilse ama hikâyedeki yere sadık kalınmış olacak; görüntüleri izleyen kişi gerçekten de Sahra Çölü'nü görmüş olacak. Gerçekten de Mısır'daki bir antik mezarda çekilmeli mumyalı bir film. Stüdyoda yaratılan ışıltılı ve gerçekçi bir mezarı değil, Mısır'da, orijinal yerinde olan gerçek, belki yıpranmış ama gerçek bir mezarı görmek istiyorum.

Filmin geçtiği yeri filmin dekoru olarak düşünebiliriz. Bazı filmler sırf geçtikleri yer dolayısıyla bile ilgi çekici olabilir. Güzel, farklı, merak uyandıran, ilgi çekici bir dekoru görmek için bile insan bir filmin başına geçebilir. Bu insanları hayal kırıklığına uğratmayın lütfen. Bu insanlara yalan söylemeyin lütfen. Bu insanları kandırmayın lütfen. Gidin, yerinde çekin. Hem gezmiş olursunuz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gölge Oyunu (1993)

Aaahh Belinda (1986)

Talihli Amele (1980)

Il était une fois... la vie (1987-1988) Bir Zamanlar... Yaşam

İlk Yarım Saatine Sabredebilirseniz Çok İyi Bir Film İzleyeceksiniz