Filmin Tempo Sorunu Var

Sinema eserleri hakkındaki izleyici yorumları arasında zaman zaman gördüğüm bir söylem olan ''filmin tempo sorunu var'' eleştirisi beni son günlerde epey düşündürdü. Düşüncelerimi genel olarak toparladığım ve bunu yazıya dökebileceğime karar verdiğim için şimdi bu satırları yazıyorum. Bahsi geçen söylemde beni rahatsız eden bir nokta var. Bu rahatsızlığı, çok sevdiğim ama kimi insanların filmin tempo sorunu var diyerek beğenmediklerini dile getirdikleri eserler hakkındaki görüşlerini okuyunca daha fazla duyuyorum.

Bir filmin temposu eser sahibinin tercihidir. Sanatçının kişisel tercihinin ''sorun'' olarak adlandırılması beni rahatsız ediyor. Bir filmin temposunu beğenmeyebilir kişi. Bir filmin temposunun o eseri zayıflattığını düşünebilir kişi. Temposundan rahatsız olduğu bir filmi sırf bu açıdan bakarak eleştirebilir kişi. Bunlarda herhangi bir sorun görmüyorum.

Bir filmin belli bir temposu olmak zorunda mıdır? Benim sinemaya bakış açıma göre bu sorunun yanıtı net bir hayırdır. Bir film ister çok yüksek tempolu olur ister çok düşük tempolu. Hatta eser sahibi tercih eder ve yapabilirse temposuz bir film de yapabilir. Bu onun tercihidir. Eser sahibi eserini yaratmakta özgürdür.

Peki bir filmin temposunu sorun olarak adlandırmak nedir? ''Benim zevkime göre bu filmin temposu fazla hızlı ya da fazla yavaş (genellikle ikincisi için bu söylem kullanılıyor)'' demek. Bir film bir torna makinesine giren bir ürün değildir. Bir film bir fabrikada imal edilen standart bir kalıp değildir. Bir filmin temposu çok yüksek de olabilir çok az da. Bir film size göre yerli yersiz hızlanan ya da yavaşlayan bir tempoya da sahip olabilir. Bunların hepsi eser sahibinin tercihidir. Bir filmin sizin zevkinize, sizin sinema anlayışınıza uygun bir çerçevenin içine oturmaması o filmi sorunlu yapmaz. Eğer filmlere böyle yaklaşıp çeşitli tercihleri sorun olarak adlandırırsak filmlerin gittikçe birbirine benzemesine, belli bir standart kalıba oturmasına neden olur, buna alışırız. Bu durum da yaratıcılığı ve özgünlüğü baltalar, eser verecekleri izleyicilerin genel beklentilerine uygun davranmaya iterek çalışmalarını bir fabrikasyon ürüne dönüştürmelerine yol açar. Kaldı ki bu durum zaten ne yazık ki geçerli. Gişe filmleri diyebileceğimiz filmlerin çoğu belli standartlara sahip fabrikasyon çalışmalar. Bunlar sinemanın ve sinema izleyiciliğinin kişiye katabileceklerini baltalayıcı noktalar.

Peki bir filmin temposu hakkında nasıl bir yorumda bulunulabilir? Filmin temposunu beğenmedim, filmin temposu eseri zayıflatıyor, filmin temposu kötü, filmin temposu beni yordu; filmin temposu beni sıktı, uyuttu bile denilebilir. Bütün bunlar kişisel tercihler ve kişisel zevkler açısından söylenmiş olur. Bir film için tempo sorunu var demekse eser sahibinin kişisel tercihine yönelik bir söylemdir. Sanatçının tercihini sorun olarak adlandırmak yerine bu tercihinin sonucunu ya da sonuçlarını, bunun bizdeki yansımalarını konuşmak gerekir.

Peki bir filmin herhangi bir sorunu olamaz mı? Tabii ki olabilir. Kişisel tercih dışında olup sorun olarak adlandırılabilecek şeyler olabilir. Örneğin filmdeki bir sahnede iki ana karakter konuşuyorken ekranın üst kısmında bir mikrofon görüyorsak ve bu kasıtlı olarak, tercihen yapılmış bir şey değilse bir sorun olarak adlandırılabilir. Ya da yine aynı filmdeki sahnelerde sık sık kameramanın çeşitli yüzeylerdeki yansımasını, gölgesini görüyorsak ve bu tercihen, kasıtlı olarak yapılmış bir şey değilse sorun olarak adlandırılabilir; hata olarak adlandırılabileceği gibi.

Şimdi konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacağını düşündüğüm bir örneği içeren bu paragrafa başlayalım. Bu metin hakkında bir kişinin ''yazının tempo sorunu var'' dediğini düşünelim. Yazıda istediğim gibi bir tempo kullanmakta özgür değil miyim? İstersem baştan asıl diyeceğimi derim istersem sondan, istersem ortadan. İstersem lafı uzatırım istersem kısaltırım, istersem yazı bittikten sonra bütün paragrafların sırasını değiştiririm. İstersem cümleleri upuzun kurarım ve her bir cümle kocaman bir paragraf olur istersem her bir cümleyi birkaç kelime ile kurarım. Bu benim kişisel anlatım tercihimdir. Benim kişisel anlatım tercihim neden bir sorun olsun? Kişi bu yazının sahibinin kişisel tercihi sonucunda ortaya çıkan şeyi eleştirebilir; kişinin kişisel tercihini sorun olarak adlandıramaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gölge Oyunu (1993)

Aaahh Belinda (1986)

Talihli Amele (1980)

Il était une fois... la vie (1987-1988) Bir Zamanlar... Yaşam

İlk Yarım Saatine Sabredebilirseniz Çok İyi Bir Film İzleyeceksiniz