Geleceği Bilen Kamera ya da Kameraya Göre Şekillenen Gelecek

Bazen filmlerde gerçekliğe aykırı olan noktalara bolca takılıyorum. Bu yazının başlığı da bu şekilde ortaya çıktı aslında: Geleceği Bilen Kamera ya da Kameraya Göre Şekillenen Gelecek. Filmlerin ya da oyunların gerçekçi olup olmaması, gerçeğe aykırı noktalar içerip içermemesi bu kadar önemli midir gerçekten? Bilemiyorum. Sadece aklıma takıldığı, üzerine düşündüğüm ve belki bir bakış açısı daha eklemeye yardımcı olur diye, hem de bunlar uçup gitmesin, yazılı hâle dönüşsün diye yazmayı tercih ediyorum.

Birçok filmde görmüşüzdür; sahne açıldıktan sonra gerçekleşecek olan olay tam da kameranın bulunduğu yerin kadrajında cereyan eder ya da sahne içerisinde kamera başka bir yere hareket eder ve sonra görürüz ki karakterler de oraya gelir ve olaylar kameranın önceden oraya geliverdiği yerde cereyan eder. Bu durumun içinde mantıksız bir nokta var. Çünkü geleceği bilemeyiz (ancak tahmin edebiliriz ama filmlerin tahmin ederek bunu yaptıklarını düşünecek olursak çok büyük oranda tahminlerinde yanılmadıkları için bunu tahmin yoluyla yapmadıklarını kolayca çıkarabiliriz). Bir olaya konuk olurken o olayın tam da hangi alanda gerçekleşeceğini, belirlenen dar alanın asla dışına çıkmayacağını varsayamayız. Ya da bir olaya konuk olurken bu olay birazdan şu noktaya kayacak ve o zaman ben oraya gideyim diyemeyiz. Çünkü geleceği bilemeyiz. Bazı filmlerde hatta birçok filmde ise böyle bir durum söz konusu değil. Örneğin bir karakter tam da kameranın olduğu yere doğru hızla koşar, acaba kameraya çarpacak mı diye muzipçe merak ederiz bazen hatta, ama kameraya çarpmaz ve tam da onun önünde durur; sözlerini söyler ya da yapacaklarını yapar. Ya da bazen bir sahnenin içinde kamera bize bir yeri gösterir; orada bir karakter ya da karakterler vardır, olay cereyan etmeye devam ederken kamera alır başını gider başka bir yere; sonra o da ne, kameramızın geleceği okurmuşçasına gittiği o yere gelir karakter ya da karakterler. Ne kadar da bilge bir kamera bu böyle! Sahi, nasıl okudun geleceği, oraya geleceklerini nasıl bildin de gidiverdin oraya onlar gelmeden, nereden biliyordun ki o karakterin koşusunu tam da senin bulunduğun yerin hemen önünde durduracağını?

Kameranın geleceği bilmesini bir kenara bırakalım. Peki karakterlere ne oluyor öyle? Kamera tam da orada duruyor diye mi onlar da yapacaklarını orada yapıveriyorlar? Kamera aldı başını başka bir yere gitti diye mi onlar da yapacaklarını kameranın o gittiği yerde yapmaya devam ediyorlar? Onlar nasıl karakterler ki tam da kamera neredeyse sadece orada bitiveriyorlar ya da kamera onlardan ayrılıp nereye gidiverdiyse onlar da oraya gidiveriyorlar? Mıknatıs mı var bu kameranın içinde, yoksa bir büyüyle bütün olayların o nereye giderse orada gerçekleşmesini sağlayan bir şeyler mi?

Hadi diyelim dediniz ki böyle bir detaya takıldın, aferin sana! Peki ne yapsın bu kamera? Ne yapsın ki senin gerçekliğe aykırı dediğin bu şeyi aşsın? Şöyle olursa gerçekliğe aykırı olmaz diye düşünüyorum: Kamera olayın gerçekleşeceği yeri önceden tahmin etmemeli, bilse bile bunu belli etmemeli ki izlediğimizin tamamen kurgulanmış bir şey olduğu yüzümüze vurulmasın (Brecht açısından bakıyorsanız yüzümüze vurabilirsiniz tabii). Kamera takip etsin; takip edilmesin. Kamera olayın geçeceği yeri işaret etmesin; olay geçmeye başlayınca o da orada bitiversin, oraya yönlensin. Bir gazetecinin, bir habercinin hiçbir olay ya da belirti yokken tam da birazdan bir olayın yaşanacağı bir yere yerleşip objektifini oraya doğrultması nasıl mümkün değilse, kamera da bu kadar kâhin olmasın. Konuklar oraya gelsin, sonra göstersin kamera marifetini. Konuklar hareket etsin, sonra buna ayak uydursun meraklı kamera. Kamera gelecek zamana gitmesin; geçmişte kalsın ve şimdinin peşinde olmaya çalışsın. Tıpkı biz insanlar gibi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gölge Oyunu (1993)

Aaahh Belinda (1986)

Talihli Amele (1980)

Il était une fois... la vie (1987-1988) Bir Zamanlar... Yaşam

İlk Yarım Saatine Sabredebilirseniz Çok İyi Bir Film İzleyeceksiniz