Olay Örgüsünü Manipüle Eden Filmler
Bazı filmler geçmişe dönüş tekniğini kullanıyor ve bu beni bazen düşündürüyor. Hatta rahatsız ediyor. İzlediklerim kadarıyla bunu neden yaptıklarına dair birkaç tahminim var. Bunlardan birisi merak unsuru olabilir. Örneğin bir cinayetin soruşturulmasını anlatan bir film önce şüphelinin sorgulanması ile açılabilir. Ardından sık sık geçmişe dönüş sahneleri ile cinayete ya da onun öncesine dair görüntüler bize sunulabilir. Sorgulayıcının her sorusu ve o sorulara verilen her cevap olayla ilgili anlara dönüşlere götürebilir bizi. Peki bunu gerçek hayata uygularsak durum böyle midir? Hatta bundan da önce, bir eserin gücünü sırf olayları zaman sıralaması ile anlatmamasından alması iyi bir şey midir? Gerçek hayatta önce olay olur, sonra soruşturma olur ve soruşturma esnasında olaya ilişkin anlar sadece olayı yaşayanın gözünde canlanabilir; olayın anlatıldığı kişilerin gözünde değil (eğer eser önce olayı sonra sorgulamayı göstermemişse; göstermişse zaten zamanda sıçrama yapılmamıştır; daha önceden gösterilen bir şeye dönüş yapılmıştır). Bizler birer izleyici olarak asla olayı yaşayan olamayız. Olaya konuk olan olabiliriz. Bize anlatılanı dinleriz, onu canlandırırız gözümüzde. Sorgulanan kişinin geçmişteki bu olaya dair anlattığı her şey herkesin gözünde farklı bir şekilde canlanır. Ancak bu durum sinemada geçmişe dönüşlü bir ortamda böyle olmaz. Sadece yönetmenin gözünde canlanan, yönetmenin bize sunmak istediği bize gösterilir; bu bakımdan geçmişe dönüşlü anlatım bizim bize anlatılan ve geçmişte olduğu söylenen bir olayı gözümüzde canlandırma hakkımızı bizden alır; bu bir bakımdan seyirciye ve onun hayal gücüne saygısızlıktır; bu durum edebiyatta esere konuk olana saygısını koruyabilmektedir (çünkü daha önce anlatılmamış bir olaya dair zamanda sıçrama yapılmış olsa bile en azından onu hâlâ zihnimizde daha özgür şekilde canlandırabiliriz; sinemada böyle bir hakkımız yoktur) ama mantıken edebiyatta da bunu yapmak bu yazının genelindeki eleştirileri hak eder (zaman sıralaması bakımından daha önce anlatabileceğin bir olayı bilerek sonra anlatmak durumu söz konusu çünkü). Zamanda sıçrama yapmanın bir diğer amacının da ''bakın nasıl kurguladım ama'' demek olduğunu düşünüyorum. Yani ben o eseri öyle kurguladım ki karman çorman oldu, sizin hemen bir şey anlamanız zorlaştı ve kaçınılmaz şekilde rayına oturması gereken parçalar yerine oturana kadar geçen zaman benim sizle bir güzel oynadığım zamandı, demek oluyor bu. Bunun da anlatıcının yaptığı bir tür üstten bakmacılık, konuk olana saygısızlık olduğunu düşünüyorum. Çünkü anlatıcı olayın başını da sonunu da biliyor ama bunu bilerek ve sırf kendisini daha usta bir anlatıcı olarak göstermek ve merak unsuru yaratmak için çetrefilli şekilde anlatmaktan zevk alıyor. Seni gidi manyak! Bu tip durumlarda hayatın olağan akışına bakmanın ve bu durumların gerçekteki hâlini düşünmenin yararlı olduğunu düşünüyorum. Örneğin bize anlatılan bir olay örgüde sıçramalarla gerçekleşemez mantıken. Bir kaza olmuşsa önce kazadan önce olanlar olmuştur, sonra kaza olmuştur, sonra da kazadan sonra olanlar olmuştur. Bu değişemez. Ama bir film önce kazadan sonrasını anlatıp ve arada sürekli kazadan parçalar gösterip sonra da kazadan öncesini anlatıp onun da ardından da kaza anını tam olarak anlatabiliyor. Bakın anlatırken bile ne kadar saçma oldu değil mi? Ama bu tip anlatımlar hiç de az değil. Konuk olanın olaya dair hiçbir şey bilmemesini suistimal etmek ve onunla adeta oynamaktır bu! Bir hikâyen varsa otur da şunu doğru düzgün anlat. Sırf senin hikâyene konuk olana şov yapmak, bir illüzyon yaratmak ve olaya dair hiçbir şey bilmeyenin hiçbir şey bilmemesinden yararlanarak kendi bildiklerini sırf kendine üstünlük atfetmek için pazarlama!
Yorumlar
Yorum Gönder