İçerik mi, Eser mi?

Sinema dünyasının da fazlasıyla etkisi altına girdiği içerik üretme hali, tartışmalı bir konuyu ortaya çıkarıyor. Ortaya konulan çalışma içerik midir yoksa eser mi? Bir sinemasever ve sanatsever olarak içeriklerle değil eserlerle karşı karşıya olmak istiyorum. Ne yazık ki popüler kültür, sosyal medya ve internet, dizi endüstrisi gibi etkenler dolayısıyla eskiden de var olan eser ortaya koyma yerine içerik üretme hali baskın şekilde eser yaratmak yerine içerik üretmek haline dönüşmüş durumda. Bunun büyük etkenlerinden birinin sinema ve de buna benzer alanlarda çalışmalar ortaya koyup bunun üzerinden gelir elde etmek amacının baskınlaşmasının olduğunu düşünüyorum. Popüler sinema ve gişe sineması gibi ifadelerle anılan, bu şekilde kategorize edilen çalışmalar, hem sosyal medya platformları dolayısıyla hem de çevrimiçi popüler film ve dizi izleme ortamları dolayısıyla daha fazla talep edilir hale geldi. Bir eserle değil bir içerikle karşı karşıya olmakla yetinen, bunu sorgulamayan ve bunun yarattığı niteliksiz evrende kendisini de bir üye olarak görüp bir tür aidiyet hisseden insanlar ne yazık ki içeriklerin üretilmesinin artmasına neden olacaktır. Çünkü ne kadar içerik üretilirse o kadar izlenip o kadar para kazanma hali söz konusu. Bu son derece kısır ve yavan döngü dolayısıyla nicelik açısından değil de nitelik açısından önem arz eden, sanat değeri olan, estetik değeri olan, düşünsel değeri bulunan eserler hem daha az yaratılır hem de daha az izlenir hale gelecektir.

Ortaya konulan bir çalışmanın sanat eseri mi yoksa sadece bir içerik mi olduğu şaşmaz bir kesinlikle karar verilebilecek bir durum değil. Kişiden kişiye göre değişebilecek pek çok nokta söz konusu. Ama eğer sinema bir sanatsa, bu sanat dalında ortaya konulan çalışmalar eser olarak nitelendirilebilecek kalitede, bu adlandırmayı hak edecek özellikte olmalıdır. Sinemanın içinde hem bu alanda verilen sanat eserleri hem de bu alanda verilen ve öncelikli amacı onun üzerinden büyük bir gelir elde etmek olan çalışmalar söz konusu. İnternet çağından önce de durumun böyle olduğu aşikâr ama internet çağıyla beraber içerik üretme halinin ne yazık ki fazlaca arttığını görmemek mümkün değil. Bu fazlaca içeriklere ister istemez maruz kalmak, asıl eserlerle karşılaşıldığında bunlara yabancı kalmaya, bunları anlayamamaya, bunlara tahammül edememeye de neden olabilir birçok kişide.

Ortaya konulan bir çalışma içerik olarak adlandırılıyorsa bu bende o çalışmanın üretildiğini, yaratılmadığını ve çalışma sahibinin öncelikli amacının düşüncelerini ve duygularını, dertlerini, bakış açılarını anlatmak değil de izleyiciye göre şekil almak, izleyici toplamak ve bunun üzerinden para kazanmak olduğunu düşündürüyor. Bu durumda ortaya nitelikli bir eser çıkarmak ne kadar mümkün olabilir? Zaten böyle davranan bir kişi eser ortaya koymak derdinde değil, içerik üretmek ve bu içerik üzerinden para kazanmak derdindedir; tıpkı bir fabrika gibi.

Ortaya konulan bir çalışma eser olarak adlandırılıyorsa, adlandırılabiliyorsa bu bende bir sanatçının bir yaratısı ile karşı karşıya olduğum hissini ve düşüncesini uyandırıyor. Bir çalışma ortaya konulurken çalışma sahibi kendisini, düşüncelerini, arzularını, amaçlarını, derdini ne kadar özgürce onda yansıtmayı başarmışsa o çalışma o kadar eser olabilir, o kadar içerik olmaktan uzak olabilir. Sinema alanında ortaya konulan çalışmaların eser niteliğinde olması, para kazanma kaygısı gütmeden, özgürce yaratılması, izlediğimiz şeylerin anlamının ve derinliğinin, dolayısıyla değerinin o kadar artması anlamına gelir.

İçerik üretmek seyirciye göre şekil almakken eser yaratmak seyirciye kendisine yeni bir şekil verme imkânı tanımak, ona dokunmak, onun bir şeyler düşünmesine yol açmak, ona yeni bir şeyler katmaya çabalamaktır. İçeriklerin değil, eserlerin hakim olduğu bir sinema ve sanat dünyası dileğiyle.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gölge Oyunu (1993)

Aaahh Belinda (1986)

Talihli Amele (1980)

Il était une fois... la vie (1987-1988) Bir Zamanlar... Yaşam

İlk Yarım Saatine Sabredebilirseniz Çok İyi Bir Film İzleyeceksiniz