Tek Kullanımlık Filmler

Tek Kullanımlık Filmler. Bu başlık aslında biraz jenerik olarak kaldı. Çünkü modern dünyadan bakınca tek kullanımlık ürünler gelip geçici ve uzun süreli etkiye sahip olmayan ürünler. Tek kullanımlık filmler diye kastettiğim filmlerse hem ilk izleyişte hem de filmi izledikten sonra hatıramızda kalan noktalarıyla aslında bizimle beraber yaşamaya devam ediyorlar. Ancak bu filmleri ikinci ya da daha sonraki izleyişlerimiz ilk seferki gibi olamıyor (bu durum her eser için de söylenebilir ama bu filmler için daha da fazla söylenebilir). Ve söylemeliyim ki beni bu yazıyı yazmaya iten ve bu konu üzerine yeniden düşünmeye iten film Laura (1944) oldu.

Tek kullanımlık filmlerle anlatmak istediğim filmler; senaryoları ve kurguları gereği içerisinde, ne olacağının bilinmezliğinin yarattığı, acaba katil kim, acaba suçlu kim sorusunun peşine düşmenin yarattığı bir merakın sadece tek kullanımlık şekilde yaşanabildiği filmler. Bu durumun edebiyatta da, tiyatroda da var olduğu eserlerden bahsedebiliriz ama biz sinema bağlamında kalalım.

Tek kullanımlık filmler genellikle olgulardan ziyade olayların ön planda olduğu, bir bilinmezin arandığı ve sonunda bu bilinmezin bulunduğu filmler oluyor. İlk defa izlerken bu filmleri, çeşitli tahminlerde bulunabiliyoruz, merak ögesi bizi filmin içine epey çekebiliyor, anlatımın ve kurgunun içerisinde zevkli dakikalar yaşayabiliyoruz ve film bitince (eğer o film iyi bir filmse) zevk verici duygular duyabiliyoruz. Ancak tek kullanımlık filmlerin sorunu buradan sonra başlıyor. Bu filmleri aradan belli bir zaman geçtikten sonra izlediğimizde (eğer filmi tamamen unutmamışsak) artık o ilk deneyimin lezzetini almamız çok zor. Çünkü filmin düğümünün nasıl çözüleceğini biliyoruz. İlk seferde bir bilinmezin içerisinde aciz bir izleyici iken, ikinci seferde artık her şeye hakim bir ilahi bakış açısının içerisinde yer alıyoruz. Ve bu durum çok sıkıcı ya da ilgi çekici değil.

Tek kullanımlık filmlerin bilinmezliği, şaşırtıcılığı, sürprizleri beni onlara ne kadar bağlıyor ve bana ne kadar zevk veriyorsa, bu durum sona erdiğinde o esere tekrar yaklaşma isteksizliği de bir yandan o filmleri unutuşa sürüklüyor beni; çünkü ancak unutursam tekrar o zevki yaşayabilirim.

Bir sinema eseri, içerisinde yer alan ve sonunda çözülen bir bulmaca nedeniyle, bilmemenin yarattığı acizlik nedeniyle izleyicisini kendine bağlayan bir eser olarak kalmamalı sadece. İşin yalnızca ya da çoğunlukla bu tarafına odaklanan filmler (Laura aslında bundan fazlası bir film), iyi bir zekânın kurduğu bir denklemde birkaç saat yer alıp bu denklemin çözülüşünü görmenin tatminini yaşatmakla kalıyor ne yazık ki.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gölge Oyunu (1993)

Aaahh Belinda (1986)

Talihli Amele (1980)

Il était une fois... la vie (1987-1988) Bir Zamanlar... Yaşam

İlk Yarım Saatine Sabredebilirseniz Çok İyi Bir Film İzleyeceksiniz