Suçludan Yana Yer Alan Filmler

Dün gece Martin Scorsese'nin The Irishman (2019) filmini izledim. Robert De Niro, Al Pacino ve Joe Pesci gibi usta oyuncuların yer aldığı bu film Amerika'daki İtalyan mafyasının önemli üyelerini, 50'lerde, 60'larda, 70'lerde işledikleri suçları ve gerçekleştirdikleri etkinlikleri anlatıyor; iyi bir film.

Ancak bu filmi izlerken düşünmeden edemedim ve aklımı bir soru kurcalayıp durdu. Bu yazıyı yazmaya çalışmama da yol açan bu soru sadece bu filme ya da Scorsese filmlerine özgü bir soru değildi; suçludan yana yer alan filmlere dair bir soruydu. The Irishman'de de gördüğümüz üzere içli dışlı olduğumuz kahramanlarımız oldukça ciddi suçlar işliyorlar ve bizler de onların bunları nasıl yaptıklarını seyrediyoruz. Burada şöyle bir sorun ortaya çıkıyor birçok kere. Son derece tatlı bir şekilde, sempatiyle ve bağ kurmamıza yol açacak şekilde suçları bizlere anlatılan bu karakterler bizlere birer suçlu olarak gösterilmiyor.

Burada kastettiğim suçlar, yanlış olan kuralları iyilik ya da doğru olan için kendinde çiğneme hakkı görmeye ya da yanlış kanunlara karşı çıkarak asıl doğruyu ortaya koymaya dair suçlar değil. Birini kendi çıkarın için, para için, birisinin tetikçisi olduğun için öldürmek gibi katıksız, yanlış olduğuna karşı çıkılamayacak suçları kastediyorum.

Suçun normalleştiği, suç işleyenin sempati topladığı ve izleyicinin suçluyu sevmesine neden olan bu filmler aslında ahlaki bir problem taşımıyorlar mı? Evet, izleyiciler suçun ne olduğunu ve yapılmaması gerekenlerin neler olduğunu biliyor ve kendi kararlarını kendileri verebilir. Her ne kadar bu durum geçerli olsa da suçluların suçlu gibi değil de iyi bir iş başarmışlar gibi gösterildikleri filmler, suçluların kanunları atlattıkları, yaptıklarının yanlarına kâr kaldığı ve bu kişilerin yakalanmamayı başardıkları her sahne içimizde bizi suçlunun tarafında yer almaya iten duygular oluşturmuyor mu?

Örneğin, film boyunca yanında yer aldığımız suçlu kahramanımız tıpkı The Day of the Jackal (1973) filminde olduğu gibi yakayı ele verdiğinde o suçu işlemeyi ister istemez başarmasını istediğimiz katil, cani ve kötü kişi hakkında bir üzüntüye uğramıyor muyuz? Doğrunun ortadan kalktığı ve adalet duygusunun olmadığı ya da manipüle edilerek tersine işletildiği filmler bir yandan gerçeğin ve iyi olanın yanlışlarla yer değiştirmesine yol açmıyor mu?

Filmler ideal bir ahlak yansıtmak ya da ideal bir ahlak anlayışı yansıtmak zorunda değil; zaten böyle bir şey, kişiden kişiye göre değişen farklılıklar dolayısıyla mümkün olabilecek bir şey de değil. Ancak karşı çıkılamayacak ve haklılık atfedilemeyecek suçlar işleyen kahramanların tek boyutlu şekilde, yaptıklarının sempati yaratacak şekilde anlatıldığı filmler bir eksiklik ya da bir yanlış taşımıyorlar mı? Bir film katıksız bir suçluya dost etmemeli izleyicisini ve katıksız bir yanlışa doğruymuş gibi yaklaşmamıza değil de en azından doğru olan yöne gidebilmemize yol açabilecek bir şeyler içermeli.


Yorumlar

  1. Çakalın Günü çocukken ve daha sonra (otuz yıl kadar) tekrar izlediğim ve bir başyapıt nasıl olur hakkını teslim ettiğim bir filmdir. Anti-kahramanlara gelince ; aslında sosyoekonomik ve siyasi hayatın sıradan insan üzerindeki günlük yansıması olduğunu düşünüyorum.Özellikle Fransız Yeni Dalga akımıyla öne çıkmaya ,ilgi görmeye başladığı kanısındayım.
    Kara Film janrın (tarzının) da arkasından gelmesi tesadüf değil bence.Kötü karakterle seyircinin empati kurması ve sempati hissetmesi yukarıda saydıklarımın etkisinde iyi bir konu , başarılı bir teknikle işlenmesi sıradan âdemoğlu için bir içini dökme imkânı.Biraz açacak olursak yıllar içinde sıradan insan karteller,tröstler,çokuluslu şirketler hatta hükümetler karşısında bir yeldeğirmenleriyle savaşan Don Kişot’a dönüşmüştür. Nasıl oluyor da Heath Ledger ın Joker karakteri Christian Bale‘ın (ki çok başarılı oyuncu )
    Batman’in karakterinden çok ilgi çekiyor?
    Dünyada adalet var mı ? İyiler her zaman olmasa da ara sıra mı kazanıyorlar yoksa kaybetmeye mahkümlar mı? Julian Assange dünyaya abd’nin pisliklerini yaydı diye madalya mı aldı yoksa hayatı risk altında mı ? Kötü karakter(ler)e dönecek olursak onlar çıkış yolu bulamayan insanların sanal kaçış/intikam yollarıdır sistemden.Bknz.“Dövüş Kulübü”.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Katkınız için teşekkür ederim. Sizin yorumunuz, işledikleri suçlara haklılık atfedilebilecek zarar görmüş, yaralanmış ya da dışlanmış karakterlerle ilgili.

      Yazıda da belirttiğim gibi ben örneklerinizdeki suçluları (onların suçluluğu bazı açılardan suçlu olmadıkları şeklinde yorumlanabilir) kastetmiyorum.

      The Irishman, The Day of the Jackal filminde olduğu gibi işledikleri suçlara (gönüllü şekilde birinin tetikçisi olup hiç alakalı olmadığı insanları öldürmek gibi) haklılık atfedilemeyecek katıksız suçluları olumsuz açıdan hiç göstermeyen filmleri kastediyorum ve bunun üzerine düşünülmesi gerektiğini ve bu konuda eleştirilmesi gereken noktalar olduğunu ifade etmeye çalışıyorum.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gölge Oyunu (1993)

Aaahh Belinda (1986)

Talihli Amele (1980)

Il était une fois... la vie (1987-1988) Bir Zamanlar... Yaşam

İlk Yarım Saatine Sabredebilirseniz Çok İyi Bir Film İzleyeceksiniz