Filmler, Adlar ve Diller

Bu yazıyı yazmak ne zamandır aklımdaydı ancak bir türlü yazmamıştım. Sonunda Nuri Bilge Ceylan'ın Bir Zamanlar Anadolu'da (aslında hiç de Amerikanca olmayan bu değerli eseri hakkında Ceylan Anadolulu bir ad seçseymiş daha güzel olurmuş; ABD filmlerinde görmeye alıştığımız Bir Zamanlar ...'da kalıbı yerine) filmi hakkında eser ile ilgili bir sinemaseverin Türkçe yazdığı yazısında filmden ''Once Upon a Time in Anatolia'' diye bahsettiğini görünce benim de yazma isteğim körüklendi. Burada verdiğim örnek tabii ki sadece bir örnek. Bu konuda genel bir sorun olduğunu düşündüğüm için bu yazıyla düşüncelerimi dile getirmek istedim.

Aslında bloğumun Twitter hesabından yazdığım şu tweet dizisinde sorunu dile getirmiştim ancak bunu biraz daha uzun ve geniş bir şekilde anlatmaya çalışmak istediğim için şu anda bu satırları yazıyorum. Bahsi geçen tweet dizisi: 

''İngilizce ada sahip olmayan yabancı filmlerden İng. adlarıyla sıklıkla söz ediliyor. In the Mood for Love gibi. Film adını özgün haliyle söyleyemiyorsak Türkçe adını söylememiz daha doğru değil mi? İng. olmayan bir film hakkında Türkçe konuşurken o filme neden İng. ad takalım? İngilizceye neden böyle bir ayrıcalık, paye tanıyalım? Filmin özgün adının anlamını merak edip araştırsak, Türkçede de özgün çeviriyle yayınlanmasını sağlasak, yayımlanmamışsa doğru çeviriyi kullansak bu daha güzel olmaz mı?''

Ne yazık ki özellikle İngilizcenin yarattığı hakimiyet nedeniyle iş yeri ve marka isimlerinden tutun da hayatın birçok alanında İngilizceyle alakası olmayan durumlarda bu dilin kullanıldığını görüyorum. Paylaşımları Türkçe olan bazı sinemacılarımız dahi biyografi bilgilerinde kendilerini ''moviemaker, filmmaker, director, screenwriter'' olarak tanıtıyor hatta. 

Bir film çıktığı ülkeyi anlattığı zaman bu bana daha kıymetli ve daha çekici geliyor. Sanatçılar kendi ülkelerinin, bir arada yaşadıkları insanların yaşamlarını oranın özellikleriyle ortaya koyunca bu durum izleyiciler için de yeni pencereler açan, farklı ülkeleri, farklı dilleri tanıma olanağı sunan bir ayrıcalık yaratıyor. Bu nedenle de bloğumda art arda en fazla üç adet İngilizce film paylaşmaya çalışıyorum. Bir yönetmen, mecburi şartlar hariç, ülkesinden kalkıp Amerika'ya ya da Fransa'ya veya benzeri bir ülkeye gidip sanatını burada sürdürdüğünde ister istemez o ülkenin, o kültürün sorunlarını anlatıyor çoğunlukla. Bunun yerine sanatçının kendi ülkesinde kalması kendi ülkesi, kültürü, çevresinde yaşadığı ortam hakkında film yapması bana çok daha cezbedici geliyor. 

Kendi dilimizde yapılmış, adı da kendi dilimizde olan bir filmi neden İngilizce adıyla analım? Hatta o film hakkında başka dilde konuşurken dahi öncelikle filmin özgün adını söyleyelim ki dinleyiciler de filmin özgün adının nasıl telaffuz edildiğini ya da ne olduğunu öğrenebilsin. Yabancı dilde yazarken gerekirse İngilizce adına da parantez içerisinde yer verilebilir. 

Üçüncü paragraftaki alıntıda yer verdiğim gibi, Kantonca bir film olan Faa yeung nin wa filmi hakkında Türkçe konuşurken neden bu eserden In the Mood for Love olarak bahsedelim ki? İngilizce bu tip eserlerin hiçbir yerinde yokken neden bizim sözlerimize konu olsun ki? Yine yukarıda belirtildiği gibi, İngilizce olmayan eserlerin özgün adlarını okuyamıyorsak Türkçe ve doğru çevrilmiş adlarıyla bu eserlerden bahsedebiliriz.

Not: Görsel Tanrılar Çıldırmış Olmalı (1980) filminden alınmıştır. Sömürgeciliği komediyle beraber güzel bir şekilde anlatan bir eser olduğu; filmler, adlar ve diller konusunun da sömürgeleşmeyle, kendi dilini ve kültürünü kaybetmeyle alakası olduğunu düşündüğüm için böyle bir görsel tercih ettim.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gölge Oyunu (1993)

Aaahh Belinda (1986)

Talihli Amele (1980)

Il était une fois... la vie (1987-1988) Bir Zamanlar... Yaşam

İlk Yarım Saatine Sabredebilirseniz Çok İyi Bir Film İzleyeceksiniz